loader image

Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran 2014 Grup Konuşması

Çok değerli misafirler, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; haftalık Grup Toplantımızın başında sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, Grup Toplantımızın ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Grup Toplantımıza katılan tüm misafirlerimize de hoş geldiniz diyor, heyecanlarından, coşkularından, ahde vefalarından dolayı her birine tek tek şükranlarımı ifade ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, yine konuşmamın başında Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin geçmiş Başkanlarından Sayın Sökmenoğlu’nu ebediyete uğurluyoruz, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine başsağlığı temennilerinde bulunuyorum ve bu temenniyle sözlerime başlıyorum.

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta sonu itibariyle Avusturya ve Fransa’daki vatandaşlarımızın, orada yaşayan, orada çalışan, orada hayat kurmuş kardeşlerimizin samimi sizlere selamları var, bu selamları iletmek istiyorum.

Perşembe günü beraberimizdeki heyetle Avusturya’nın başkenti Viyana’ya gittik ve hemen ayağımızın tozuyla Avusturya’daki kardeşlerimizle biraraya geldik, kucaklaştık. Avrupalı Türk Demokrat Birliği’nin 10. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında düzenlediği toplantı Viyana’da yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı bir salonda yapıldı. UETD’nin daha büyük bir salon talebi vardı, ancak çeşitli bahanelerle bu karşılanmadı. Salon 10 bin kişilik de olsa, Avusturya’daki vatandaşlarımız akın akın toplantının yapılacağı yere geldiler. Salon içinde ve salon dışında çok büyük bir coşku, çok büyük bir heyecan söz konusuydu. Ve saatlerce orada bekleyen vatandaşlarımızın salon dışında olanları da kapalı salondaki konuşmamızı sonuna kadar dışarıda izlediler, beklediler ve salon içindeki toplantıdan sonra çıkıp dışarıda da bir açık hava mitingi yaptık, onlarla da ayrıca buluşma imkanımız oldu. Gerçekten Türkiye’yi arıtmayan, Türkiye’deki mitingleri aratmayan, heyecanın, coşkunun, muhabbetin zirve yaptığı anları Avusturya’daki kardeşlerimiz hem kendileri yaşadılar, hem de bizlere yaşattılar.

Ertesi gün, yani Cuma günü kaldığımız otelde Avusturya Dışişleri Bakanını kabul ettik, kendisiyle bir görüşme yaptık. Ardından Fransa’nın Başkenti Paris’e geçtik. Ve Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Hollande ile baş-başa görüşmemiz oldu, ardından heyetler arası toplantımızı gerçekleştirdik. Türkiye-Fransa ilişkilerini ele aldık. Bunun ötesinde askeri, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, bütün bu alanlarda neler yapabiliriz, bunları konuştuk. Ve bir güncelleme diyebileceğim geleceğe yönelik bir plan oluşturduk.

Cumartesi günü Fransa’nın aynı zamanda Türkiye’de bugün itibariyle 1200’ü bulan Fransız şirketi var. Bunların ileri gelenlerinden bir kısmıyla Büyükelçiliğimizde bir kahvaltı yaptık. Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri birlikte değerlendirdik. Paris’teki bu resmi temaslar esnasındaki yaptığımız bu görüşme gerçekten Türkiye’deki yatırımların geleceğine yönelik de adeta bir yeni değerlendirme fırsatı verdi. Arzuları nelerdir, talepleri nelerdir, bunları dinlemek suretiyle de bu eksikleri gidermek ve geleceğe yönelik de yaptıkları yatırımların daha da artırılması için taleplerimizi kendilerine de ilettik.

Bu resmi temasların ardından Lyon kentine geçtik, ki Paris’ten sonra Fransa’nın en büyük kenti, böyle bir yer. Öncelikle Bölge Valisi ve Belediye Başkanıyla görüşmeler yaptık. Belediye Başkanı, ki Büyükşehir Belediye Başkanı, aynı zamanda senatör, böyle bir özelliği var. Lyon’da da yine Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin düzenlediği vatandaş buluşmasını katıldık. Fransa’nın çeşitli kentlerinden gelen yaklaşık 20 bin vatandaşımızla orada buluştuk. Baştan sona dinmeyen bir heyecanla hasret giderdik.

Ve bildiğiniz gibi UETD’nin 10. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında üç vatandaş buluşması gerçekleşti. İlkini 24 Mayıs tarihinde Almanya Köln’de yaptık, ikincisi Viyana, üçüncüsü ise Lyon olmuş oldu. Orada yaşayan vatandaşlarımızın morallerinin her açıdan son derece yüksek olduğunu bizzat müşahede ettim. Allah’a hamd olsun. Dışarıdaki gurbetçilerimiz geçmişte olduğu gibi Türkiye adına kaygılanmıyor, Türkiye’deki gelişmelerden dolayı hüzünlenmiyorlar. Tam tersine, büyüyen, güçlenen, dünyada itibarı artan bir Türkiye’nin yurt dışındaki kardeşlerimize de bire-bir yansıdığını gördüm. Tabii oradaki vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek, haklarını genişletmek manasına da çok önemli adımlarımız, girişimlerimiz oldu. En son Mavi Kart uygulamasıyla vatandaşlık sorunlarına çözüm ürettik. Askerlikle ilgili konularda kolaylıklar sağladık. Uzun bir mücadelenin ardından getirdiğimiz bulundukları ülkede oy verme hakkı oradaki vatandaşlarımızın Türkiye ile irtibatlarını daha da güçlendirdik. İnşallah yurt dışındaki vatandaşlarımız ilk kez olarak bu şekilde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacaklar. Bundan sonra da tüm genel seçim ve halk oylamalarında yurt dışındaki vatandaşlarımız Türkiye’ye de gelmelerine gerek kalmaksızın bulundukları ülkelerde demokratik tercihlerini yapabilecekler. Cumhurbaşkanlığı seçimi için yurt dışında oy kullanma tarihleri, tabii ki buradan farklı olacak ve aynı günde değil, bazı ülkelerde 4 gün, bazı ülkelerde 2 gün olarak bu oy kullanma süreci devam edecek. Yurt dışında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu 31 Temmuz-3 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. Seçimler ikinci tura kalırsa, bu da yurt dışında 17 ila 20 Ağustos tarihleri arasında olacak. Büyükelçiliklerimiz oy kullanma işlemlerinin altyapısını oluşturmak, seçimlerin en sağlıklı şekilde yapılmasını ve katılımın yüksek olmasını sağlamak için çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu önemli demokratik hakkın da bir kez daha yurt dışındaki kardeşlerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Cumartesi akşamı Fransa’dan döndük, Pazar günü hiç ara vermeden çalışmalarımıza devam ettik. Pazar günü ilk olarak AK Parti İstanbul İl Teşkilatımızın İl Danışma Meclisi Toplantısına katıldık. İstanbul Haliç Kongre Merkezinde son derece katılım yüksek, verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Ardından Milli İrade Platformunun düzenlediği sivil toplum kuruluşlarının buluşmasına iştirak ettik. 160’dan fazla sivil toplum örgütü dernek ve vakfın yöneticileriyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1453 Topkapı Sosyal Tesislerinde 4 saatten fazla süren bir buluşma gerçekleştirdik. Böyle bir buluşmayı 25 Ocak tarihinde yapmış ve gerçekten ziyadesiyle istifade etmiştik. Bu ikinci buluşmada da 20 kuruluşumuzun yöneticileri söz aldılar, fikirlerini ifade ettiler, biz de bunlarla ilgili değerlendirmelerimizi kendileriyle paylaştık. Tabii burada o buluşmadaki hissiyatı da sizlerle paylaşmak isterim.

Değerli arkadaşlar, Sevgili Peygamberimizin; “ümmetimin ihtilafı rahmettir” buyurdular biliyorsunuz. Elbette ihtilaftan kasıt fitne değildi, nifak değildi. Hele hele bugün coğrafyamızda yaşandığı türden çatışma hiç değildi. İstikamet belli iken, menzil belli iken, meşru-gayri meşru, helal ve haram çizgileri belli iken bu daire içinde kalmak suretiyle farklı yolların izlenmesi hayırlı bir ihtilaf olarak Hazreti Peygamber tarafından rahmet olarak tarif edilmişti. Her insan nevi şahsına münhasırdır, fikirler farklı olabilir, beceriler, birikimler farklı olabilir, mezhepler, meşrepler, tutulan yol ve yöntemler farklı olabilir. Bu farklılıklar bir çatışmanın, ayrışmanın değil, tam tersine renkliliğin, yani zenginliğin belirtisidir. Biz AK Parti olarak Türkiye’deki ve coğrafyamızdaki tüm inançlara, mezheplere, meşreplere, etnik kökenlere, kültürlere karşı hep eşit mesafede durduk. Her zaman kucaklayıcı olduk, her zaman yapıcı davrandık. Hiçbir ferdi, hiçbir grubu bize oy verenler veya vermeyenler diye asla ayırmadık. Yatırım yaparken, hizmet üretirken, insanımızın yaşadığı yere eser götürürken asla ve asla seçim sonuçlarını önümüze almadık. Kimin nereye oy verdiğini asla ve asla bir kriter olarak kullanmadık. Bizim kriterlerimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir.

Bunun dışındaki her özellik, yani mezhep, meşrep, tutulan yol, yaşam tarzları bizim için birer zenginlik alametidir. 77 milyona bu nazarla baktığımız gibi Türkiye’deki dini yapılanmalara, cemaatlere, vakıf ve derneklere de aynen bu nazarla baktık. Bize oy versinler ya da vermesinler, bizim yöntemlerimizi tasvip etsinler ya da etmesinler, hepsinin özgürce faaliyet gösterecekleri, özgürce fikirlerini ifade edebilecekleri bir zemini inşa etmenin mücadelesi içinde olduk. 10 yıllar boyunca örgütlenmenin, örgütlerin, özellikle de dernek ve vakıfların üzerinde çok ciddi baskılar oldu, çok ciddi zulümler yapıldı. Türkiye’de farklı olan, farklı düşünen, makbul vatandaş kalıbına girmeyen herkes ve her grup on yıllar boyunca ötelendi. Kurban derilerini kimlerin toplayacağı dahi bu ülkede bir dönem çok büyük tartışmalara, çok büyük zulümlere sahne oldu. Benim kurbanım, benim kurbanımın derisi, sana ne ya, ben bunu istediğim yere veririm, sen buna nasıl olur da müdahale edersin? Hayır, ben nereye istiyorsam oraya vereceksin dediler; böyle bir anlayış olabilir mi? İşte bu ceberut, zulme dayalı bir anlayışın uygulamasıydı. Bu tartışmaların, bu zulümlerin, engellemelerin hemen hepsine biz son verdik. Dedik ki; kardeşim bu kurban senindir, derisi de senindir, nereye istersen oraya verirsin, kimsenin buna müdahale hakkı yoktur. Hristiyan, Musevi, Müslüman, tüm inanç sahiplerinin inançlarının gereğini yerine getirmesinin önündeki engelleri tek tek kaldırdık ve kaldırıyoruz. Birçok azınlıklara ait gayrimenkuller el konulmuştu. Bütün bu gayrimenkulleri şimdi bu vakıflara tek tek biz iade ettik. Şu ana kadar iade ettiğimiz vakıfların toplam değeri, gayrimenkullerin toplam değeri 2 milyar doları aşmış vaziyette. Niye? Bu bizim değil, öyleyse sahibi kimdir ona bunu vermek bizim görevimizdir. İşte biz bunu yaptık. Bundan dolayı Türkiye zayıflamadı. Birilerinin on yıllar boyunca toplumu korkuttuğu gibi Türkiye bölünmedi, parçalanmadı. Azınlık vakıflarıyla, azınlık ibadethaneleriyle ilgili bu adım muhalefet partileri tarafından adeta sürekli sömürüldü ve şunu söylediler: Bu Türkiye’nin sonu olur dediler. Oldu mu? Hayır. Aradan yıllar geçti, var mı bir sorun? Başörtüsünü yasaklayanlar on yıllar boyunca başörtüsünün Türkiye’yi böleceğini, parçalayacağını iddia ediyorlardı, ne oldu? Türkiye bölündü mü, parçalandı mı?

Değerli kardeşlerim, işte biz serbest bıraktık. Hangi sorun çıktı. Dinlerle, kültürlerle, inançlarla ilgili yaptığımız her reformun öncesinde başta CHP ve MHP olmak üzere muhalefet son derece karamsar, son derece karanlık tablolar çizdiler. Şu dilde televizyon açarsanız ülke bölünür. Üniversitede bölüm açarsanız millet bölünür. Klavyelere özgürlük getirirseniz Türkiye parçalanır. Peki ne oldu, hiçbir dedikleri çıkmadı, korkuttukları gibi de olmadı, korkulan da olmadı. Ne oldu biliyor musunuz? CHP ve MHP’nin, onların egemen zihniyetlerinin bizden önceki on yılar boyunca bu millete gereksiz yere zulmettikleri ortaya çıktı. Korkuları kendileri ürettiler, ürettikleri korkularla milleti tehdit ettiler ve millete istedikleri gibi istikamet çizmeye çalıştılar. Aslında şu anda CHP’nin, MHP’nin de bu kadar hırçınlaşmasının altında işte bu yatıyor.

CHP on yıllar boyunca bölünme, parçalanma korkusuyla işi idare etti, şimdi bu korku ortadan kalktıkça varlık zeminini kaybediyor.

MHP on yıllar boyunca terör korkusuyla, şehitler istismar ederek işi idare etti. Şimdi bu korku, bu kaygı ortadan kalkınca, o da varlık zeminini kaybediyor. İşte bu sabah yine yaptığı konuşmasına bakıyorsunuz bu Bahçeli’nin, aman Yarabbi, baştan aşağı tamamıyla yine ifade ediyorum şu kürsüden, ağzından salyalar akıyor, ama biz öyle konuşmayacağız, biz öyle konuşmayacağız. Ve tamamıyla bir müfteri edasıyla yaptığı bir konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. 16-17 yıldır o Partinin başındasın, geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum, MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız, bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı ve olamayacak da, yapısı buna müsait değil. Ve bunun varlığı MHP Teşkilatı için bir tehlikedir, bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, işte yolsuzluklar şu-bu filan falan, kalkıp evladıma Hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Değerli arkadaşlarım, bakın bu kürsüden söylüyorum; terör örgütünün başıyla aynı sofrada oturup oturmamaktan bahsediyor. Meydanlarda defaatle söyledim; ey Bahçeli, bunları ispat edemezsen sen alçaksın, adisin. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir. 3,5 yıl bu ülkede Başbakan Yardımcılığı yaptın ve takımın yargılandı. Efendim, kurtuldu. Niye kaçıp gittin iktidardan? Sakarya depremlerinin, Düzce depremlerinin, Kocaeli depremlerinin altında kalan sensin, sen. Oraları ayağa kaldıramadınız, kaçıp gittiniz. Biz geldik ve oraları ayağa kaldırdık. Bu ülkede faiz lobisinin ihya edilmesinin tek sebebi sizsiniz. Şu anda da beraber yandaş olduğunuz CHP, o da aynı işleri yaptı. Ve bu ülkede CHP’nin yavrusu DSP ile beraberdiniz, görev zararı adı altında bu ülkede sıkıntıların en önemli sebebi siz oldunuz. Ziraat Bankası’nı batırdınız, Halk Bankası’nı batırdınız, Vakıfbank’ı kapatılır hale getirdiniz. Nice bankalar zaten kapatıldı gitti. Halk Bankası’yla biliyorsunuz Ziraat birleştirildi, böyle bir noktaya geldi. Biz Halk Bankası’na şahsiyetini kazandırdık, kişiliğini kazandırdık. Esnafıma yüzde 47 ile kredi verirken, öbür tarafta aynı şekilde Ziraat Bankası yüzde 59’la kredi verirken, biz şimdi bunları adeta sıfırladık, 0-5 aralığına getirecek kadar indirdik. Bu halka, bu millete zulmeden siz oldunuz, biz ise bu zulmü kaldıran olduk, aramızdaki fark bu.

İkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum; ayakkabı kutularının içine milyarlarca ne avro, ne dolar sığmaz, o ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bir defa bunu ortaya koyun. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, onun için kaçıp gittiniz. 3,5 senede kaçıp gittiniz, daha fazla kalamadınız orada. Şu anda ben bugünkü konuşmasıyla alakalı da ben de gerekli olan davalarımı yine açacağım. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına köksüz diyecek kadar kökten binasip olan bir kişi bunun hesabını verecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına despot diyen bir adam bunun hesabını verecektir. Eğer Türkiye’de böyle birileri aranıyorsa aynaya baksınlar, bunlar kendileridir.

Değerli kardeşlerim, buna benzer çalışmaları HDP de yaptı, silahlarla korkutarak siyaset yaptılar. Çünkü arkalarında silahlı bir terör örgütü var. Silahların sustuğu bir ortamda, demokratik bir zeminde siyaset yapamıyor olmanın hırçınlığını taşıyorlar. Ellerindeki gulyabaniler birebir birer gittiği için, artık kendileri gulyabani olmaya başladı. Ne yaparlarsa yapsınlar, biz bu ülkeyi, bu milleti korkutmak için kullanılan tüm vasıtaları inşallah tek tek ortadan kaldırmaya devam edeceğiz. Herkesin özgürce yaşadığı, herkesin inancının gereğini özgürce yerine getirdiği, yaşam tarzlarını özgürce muhafaza ettiği yeni Türkiye’nin inşasını kararlılıkla sürdüreceğiz. (“Dik dur eğilme Simav seninle” sesleri) Sağ olun, var olun, biz de sizlerle beraberiz. Tabii biz lafta değil veya muhalefet gibi değil, işte deprem anında bizler Simav’da olduk ve yeni bir Simav inşa ettik, yeni bir Van inşa ettik, yeni bir Bingöl inşa ettik, hiçbir zaman durmadık, anında. Nerede böyle bir sıkıntı var, biz oradayız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Pazar günü 160’dan fazla STK, dernek ve vakfın yöneticileriyle yaptığımız toplantıda bir kez daha bu hissiyatı, bu özgürlük ortamını, oluşan memnuniyeti müşahede ettik.

Tabii burada bir parantez açmak durumundayım. Değerli arkadaşlarım, AK Parti’nin 12 yılda tesis ettiği özgürlük, istikrar ve güven ortamını, Türkiye’nin büyümesi ve güçlenmesi, hakkın ve hayrın çoğalması için kullanmak yerine kendi hırsı ve ikbali için kullananlar da oldu. Görünürde öğrenci yetiştiriyor, yoksul öğrencilerin elinden tutuyorlardı. Görünürde okul açıyor, yurt açıyor, yardımlaşma faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Ama öyle bir noktaya gelindi ki, zahir ile batının aynı olmadığını hem bizler gördük, hem de aziz milletimiz gördü. Milletimizin değerlerinin, milletimizin şefkatinin, merhametinin, yardım etme hissiyatının görünenden çok farklı amaç ve hedefler için kullanıldığı acı bir şekilde ortaya çıktı. Yaklaşık 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında ince ince, son derece sinsi bir şekilde bir ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük. Bu şebeke öyle bir noktaya geldi ki, benden olmayanın faaliyet hakkı, söz hakkı, hatta yaşam hakkı dahi yoktur demeye başladı. Hiçbir alanda başkalarının varlığına tahammül edemez hale geldiler. Doymak bilmeyen bir iştahla, tatmin edilemez bir hırsla kendileri dışındaki her grubu, her kesimi, kendileri gibi düşünmeyen herkesi son derece iğrenç metotlarla saf dışı bırakmaya başladılar. Kendilerine rakip olan herkesi, hatta bizzat yanlarındaki arkadaşlarını telefonlarını dinleyerek, yatak odalarını gözetleyerek, şantaj yaparak, iftira atarak, saf dışı bırakma gayretine girdiler. Nerede varlarsa, nerede varlık gösteriyorlarsa, orada kendilerinden başka hiç kimseye tahammül edemediler. Öyle bir noktaya, öyle bir azgınlık seviyesine ulaştılar ki, Türkiye’yi topyekun kontrol altında tutmak, Türkiye’nin istikametini tek başlarına belirlemek gibi bir şehvete kapıldılar. İşte orada da en büyük yanlışı yaptılar, orada maskeleri düştü, orada gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dertlerinin talebe yetiştirmek, yoksulların elinden tutmak, yardımlaşmak olmadığı, dertlerinin iktidar olduğu, güç olduğu, hırs ve ikbal olduğu işte orada ortaya çıktı. Başta yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri maşaları aracılığıyla kendi faaliyet alanları dışında, hatta meşruluk çerçevesinin helal dairesinin dışında teşebbüslere giriştiler. Bize farklı göründüler, ama gizliden gizliye başka işlerin içine girdiler. Bunların bizim dönemimizde büyüdükleri, geliştikleri, güç kazandıkları iddiası tamamen asılsız bir iddiadır. 12 Eylül darbesine bakın, bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz. 28 Şubat darbesine bakın, bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz. Sadece Türkiye’deki darbecilerden değil, uluslararası bazı çevrelerden, özellikle de istihbarat örgütlerinden bunların güç devşirdiklerini görürsünüz.

Altını çizerek ifade ediyorum; her işlerinde tedbir adı altında işte o 40 yıllık gizlenme taktiklerini kullandılar, takiye var, yalan var, iftira var. 40 yıl boyunca da farklı çevreler tarafından gizlice beslendiler. Bu şebekenin yargı ve emniyet içindeki maşalar eliyle nasıl hukuk cinayetleri işlediklerini geçmişte fark edebilmek kolay değildi. Evet, mağdurlar maruz kaldıkları zulmü biliyorlar, ama ateş düştüğü yeri yakıyor, bizim de, milletin de gerçeklerden haberdar olmamız çok ustaca engelleniyordu.

İşte böcek soruşturması; şimdi bazıları soruyor, neden 2 yıl beklediniz? Biz 2 yıl beklemedik, ama onlar maşaları yoluyla 2 yıldır bu soruşturmanın üzerini örtüyor, bugün de hala üzerini örtmenin hayasızca, ahlaksızca mücadelesini veriyorlar. Biz bunun takipçiyiz, bunu takip edeceğiz. Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye, sırf onları deşifre ediyor diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları bugünlerde tek tek ortaya çıkıyor. Darbeyle, darbe girişimleriyle mücadele ediliyor görüntüsü altında, gerçek zanlıların yanında masum insanların da nasıl mahkum edildiği bugün tek tek ortaya çıkıyor.

Pazar günü İstanbul’da da söyledim, 2010 yılında halkın oyuyla yaptığımız anayasa değişikliği bugün geç de olsa hatadan dönüşün vasıtası olmuştur. O anayasa değişikliği olmasa şu anda dışarı çıkanlar halen içeride olacaklardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gittikleri zaman böyle bir tabloyu karşılarında bulabilecekler miydi? Hayır. Fakat, biz bireysel başvuru hakkını getirmek suretiyle böyle bir imkanı yakalamış oldular.

Şimdi bugün kalkmış yine Bahçeli aynı şeyleri konuşuyor, diğeri aynı şeyleri konuşuyor, konuşacak. Neden? Çünkü bunlar o referandumda biliyorsunuz bizim getirdiğimiz o değişikliğe hayır dediler. Biz evet’in mücadelesini verdik, bugün evet hayır’cılara yaradı. Ama bakıyorsunuz bazıları cezaevinden çıkınca, oradan intikam ifadeleriyle bağırıp, çağırıyorlar. Sen bir defa intikam ifadelerini kullanmayı bırak da kendine gel, daha hala kendine gelememişsin, önce bunu bir defa hal yoluna koymak gerekir. Ne olacak kılavuz ortada, tabi kendileri de orta, bunların birinden farkı olmaz.

O anayasa değişikliği olmaza 12 Eylül’ün sorumluları toplum vicdanından öte yargıda da mahkum olmayacaklardı. Hatta, Anayasa Mahkemesi o anayasa değişikliğinde yargıyla ilgili, HSYK seçimleriyle ilgili değişikliği yapmasa, inanın yargı bugün bu kadar tartışılıyor da olmayacaktı. 

Şu anda yargı Türkiye’deki bütün devlet kurumları içerisinde neredeyse son sıraya düşmüş durunda güvenilirliği itibarıyla, son yapılan kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. Niye? Çok ciddi bir itibar kaybı var, güvenilirlik diye bir şey kalmadı, böyle bir durum var. Onun için, yargının kendini çek etmesi gerekiyor. 2010 yılına kadar ne yazık ki CHP zihniyeti iktidarda olsa da, olmasa da yargıda egemenliğini sürdürüyordu, 2010 yılından sonra da CHP’nin yol arkadaşı olan Pensilvanya şebekesi yargıda egemenliği ele geçirmeye çalıştı. Değerli arkadaşlarım, biz buna izin vermedik, vermeyeceğiz, bu konuda kararlıyız.

Yargı ne CHP’nin, ne CHP’nin yol arkadaşı MHP’nin, Pensilvanya’nın egemenliğine asla teslim olmayacak, asla teslim edilmeyecek. Yargı birilerinin arka bahçesi değil, söz verdiğimiz gibi milletin yargısı olacak. İnanın ortaya daha çok fazla bilgi çıkacak, belge çıkacak, yargı içinde, emniyet içinde nasıl ahlak dışı, insaf dışı, vicdan dışı komplolara giriştikleri tek tek ortaya çıkacak. Ben yargının içinde milliyetperver olan yargı mensuplarına inanıyorum, güveniyorum ve bu süreci onlar evvel Allah, inşallah aslına dönüştürecekler. Hem yargı, hem emniyet içinde bu milleti seven, vatanını seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi inanıyorum ki yüreklerini, gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler.

Bakın daha önce de söyledim, polis fezlekesine şüpheli diye isim koyacakla, neye bakıyorlar biliyor musunuz? Şüphelinin çocuğu hangi okulda okuyor, şüpheli malum gazeteye veya gazetelere abone mi, değil mi, bunlara bakıyor ve buna göre şahısları şüpheli ya da masum ilan ediyorlar. Biz bu ülkede böyle bir zulme tahammül göstermeyiz. Özellikle yargı içine sirayet etmiş bu urun temizlenmesi için bugünkünden çok daha fazla cesur olmak zorundadır. Bakın savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, iş adamlarıyla görüşmeler, hediyeler, tatiller vesaire. HSKY da ortada bu kadar vahim iddialar varken, deliller varken, hatta şüphe varken, maalesef bunu izlemekle yetiniyor.

Arkadaşlar, bir ülkenin Başbakanının ofisine dinleme cihazı konulması, sadece o Başbakanın şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış çok büyük bir ihanettir. Başbakanın ofisine bu böcekleri koyanlar kim bilir millete neler yaptılar, neler yapıyorlar. Binlerce, on binlerce biliyorsunuz sanatçısına, ilim adamına varıncaya kadar herkesi dinlemişler. Bu ülkede polis üniforması içinde birileri çıkıp da Başbakanın ofisine dinleme cihazı koyuyorsa, yarın gidip hakimin, savcının yatak odasına kamera koymaktan da çekinmez, koymadıkları da ne malum… Çekinmediler, bunu da yaptılar.

Pensilvanya çetesi hakkında yazı yazdı diye her gün gazeteciler savcıya ifade veriyorlar. Pensilvanya şebekesi hakkında kitap yazma hazırlığı yaptı diye, bakın kitap yazdı diye değil, hazırlığını yaptı diye insanlar mahkum ediliyor. Ama Başbakanın ofisine dinleme cihazı koyan zanlılar, Dışişleri Bakanlığı’ndaki en mahrem toplantının dinlenmesinden haberi olanlar ellerini, kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar.

Biz bu ifadelerimizle yargıya müdahale etmiyoruz, tam tersine yargıya görevini hatırlatıyor, yargıya çok ciddi bir sorunun varlığını gösteriyoruz.

Bu ülkede yasama, yürütme, yargı, bunlar ayrıdır, ama ne yasama yürütmeye, ne yürütme yargıya üstünlük taslamasın, yargı da yürütmeye, yasamaya üstünlük taslamasın, herkes yerini, konumunu iyi belirlerse ve ortak hedef bu milletin özgürlükleri olursa, bu milletin güçlenmesi olursa, tek vatan olarak Türkiye’nin dünya ülkeleri arasında ilk 10’a girmesi olursa mesele kalmaz zaten; bizim bunu başarmamız lazım. İşte 17 Aralık’ta, 25 Aralık’ta eğer biz dik durmasaydık, kusura bakmayın, ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı.

Selam Örgütü diye bir örgüt uydurdular, inanın kendileri gibi düşünmeyen herkesi şu anda toplamış olacaklardı. Şahsımı örgüt lideri yaparak, hazırladıkları fezlekeyle sizler, yani burada özellikle kendilerine tabi olmayan kim varsa bunları alıp götürecekler.

Şimdi CHP, MHP bu Pensilvanya çetesinin arkasında duruyorlar. Şimdi bugün konuşuyor Bahçeli, ne diyor biliyor musunuz? Pınarhisar’da diyor yattığın günleri arayacaksın diyor. Ey Bahçeli, o Pınarhisar’daki yatışımın nedeni benim asilliğimin ifadesidir, sen bir defa kendine bak. O günler, Pınarhisar günleri senin düşündüğün ve düşlediğin günler değildi zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse biz öper başımıza koyarız, burada herhangi sıkıntımız yok.

Yeri geldiği zaman Ziya Gökalp dersin, yeri geldiği zaman, Talim Terbiye Milli Eğitim’de tavsiyesiyle, minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker cümlelerinden rahatsız oluyorsan, bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkum edecek.

Şimdi CHP, MHP bu Pensilvanya çetesinin arkasında duruyorlar. CHP’yle işlerini görecekler, MHP’yle işlerini görecekler, son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler. Kim bunlara karşı dik duracak; Kılıçdaroğlu mu dik duracak, Devlet Bahçeli mi dik duracak? CHP’nin eski Genel Başkanına kurdukları tuzağın aynısını şimdiki Genel Müdüre kurmayacaklarını mı zannediyorsunuz? Ve utanmadan, sıkılmadan anayasa oylamasında, Parlamentoda, burada bize bu haber geldiğinde Baykal’la ilgili, onu anda hemen Ulaştırma, Haberleşme Bakanıma söylemek suretiyle yarım saat içerisinde yayından kaldıran benim. Fakat, Kılıçdaroğlu hala bunu farklı şekilde yorumlama yollarına gidiyor, çünkü kendisi o kasetle geldi, o kaset olmasa kendisi bugün buralarda olmayacaktı. Ve Sayın Baykal’ın yanından çıktığı zaman adaylığı düşünmediğini söyleyen birisiydi değil mi? 24 saat içerisinde hemen aday oluverdi. Niye? Çünkü bunlar kasetlerle gelirler, kasetlerle giderler, bunu böyle bilin.

MHP’li vekillere kurdukları tuzağın aynısını Devlet Bahçeliye kurmayacaklar mı? MHP’li vekillerle ilgili olarak da yine aynı tavrı biz taşıdık ve onu da yayından süratle kaldırtan biz olduk. Yıllarca CHP Genel Merkezini,  vekilleri, MHP il başkanlıklarını, MHP vekillerini dinlemişler, izlemişler, bu Pensilvanya çetesi var olduğu müddetçe o kayıtları da muhafaza edecek, çünkü gün gelecek o kayıtlar da devreye girecek. Gün gelecek CHP’yi, MHP’yi yeniden dizayn etmek bunlar için önemli, o kayıtlar da ortaya çıkacak.

Arkadaşlar, biz sadece kendimiz için değil, inanın CHP için de, MHP için de, siyasetin geleceği için de dik durduk ve dik duracağız. Nefes alıp verdiğimiz müddetçe bu çetenin siyaseti yargıyı, yasamayı, Hükümeti dizayn etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. CHP ve MHP bu çeteyi korusa da, bu çeteyle yol arkadaşlığı yapsa da biz bu çetenin inlerine gireceğiz ve zaten girdik, giriyoruz.

12 yıl boyunca hangi çeteyle mücadele ettiysek arkasında CHP vardı, MHP vardı, bugün de bu ihanet şebekesine CHP ve MHP sahip çıkıyor. Ülke adına, millet adına, istikbalimiz adına, istiklalimiz adına bu çeteyle mücadeleyi sürdürecek, bu ülkede 77 milyonun huzur içinde yaşadığı bir demokratik zemini, bir hukuk zeminini inşa edeceğiz.

Bakın burada bir noktayı tekrar vurgulamak istiyorum; Afyonkarahisar’da istişare toplantımızın kapanışında söyledim, önceki gün İstanbul teşkilatımıza da ifade ettim, gün tarafsız kalma günü değildir. Türkiye’nin istiklaline yönelik bir taarruz karşısında susan, tarafsız kalan, açık söylüyorum, bir fırsatçı olarak o taarruzun içindedir. Ben mücadele edeceğim, arkadaşlarım mücadele ediyor, bütün teşkilatımız mücadele edecek, devlet, millet kendisini korumak için mücadele edecek, ama birileri kenardan seyredecek.

Beyler, tekrar söylüyorum; bu mesela Recep Tayyip Erdoğan’ın meselesi değil, bu mesele devletin meselesi, milletin meselesi. Sanmayın ki bana saldırıyorlar, sanmayın ki benim aileme, partimize, Hükümetimize saldırıyorlar, sanmayın ki kelle aldıkları zaman dönüp gidecekler. Bunlar içerideki maşaları, hainleri kullanan Türkiye düşmanlarıdır, Türkiye’yi topyekun esir almadıkça da asla durmazlar.

Biz bütün teşkilatımızla, bütün kadrolarımızla esareti değil, zilleti değil, insanca yaşamı tercih ettik, büyük Türkiye dedik, yeni Türkiye dedik, 2023 hedefleri dedik. Tarafsız kalıp, susup muzaffer tarafın yanına sığıntı olacaklar bilsinler ki, alınlarından zilletin ve esaretin izi ebediyen çıkmayacaktır.

Biz dengelere inanıp zilletle yaşayan bir millet değiliz. Efendim, bu bir denge politikasıdır. Ne dengesi ya? Denge egemen güçlerin, hakim güçlerin teraziyi elinde tutukları anlayıştır; ne denge? Biz hakkın olmaya devam edeceğiz, bizim farkımız bu olacak, dengenin değil. Eğer denge politikalarıyla hareket etmeye kalkarsanız, her zaman egemen, hakim güçler hangi istikamette gidiyorsa siz de ona vagon olursunuz. Biz hakkın yanında olacağız, biz Allah’a inanan ve şerefiyle ölmeyi zilletle yaşamaya tercih eden bir milletimiz, bunu böyle bileceğiz. Gençler, istiklalimize yönelik saldırı karşısında susanlar ya da tarafsız gibi duranlar, inanın başını kuma gömmüş devekuşundan farksızdır. Onlar kendilerinin görünmediğini zannediyorlar, ama millet de, bizler de onları görüyor ve onların kim olduklarını çok çok iyi anlıyoruz, biliyoruz.

Kardeşlerim, hukuk içinde, demokrasi içinde bu mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Yalnız kalsam, tek başıma kalsam da ben bu mücadeleden asla vazgeçmem, ama bu yolda yalnız olmadığımı da sizlerle zaten biliyorum, buna inanıyorum.

Değerli kardeşlerim, her zaman söyledim, bugün de söylüyorum, biz bu yolda yürekli yol arkadaşlarımızla sonunuza dek, son nefesimizi verinceye dek yürümeye devam ederiz, hamdolsun ve buna da şükür olsun diyorum.

Değerli kardeşlerim, bakınız 12 yıllık AK Parti çatısı altında nasıl bir Türkiye aldık, bugün nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz, bunların hepsi ortada. Şu 12 yıl bizim ispatı vücudumuzdur, başka bir şey aramaya gerek yok. Bu ülkede 12 yılda ne yaptıklarımız ortada, başka bir şey aramaya gerek yok. Her alanda, eğitimde ne yaptık, sağlıkta ne yaptık, adalette ne yaptık, ulaşımda ne yaptık, enerjide ne yaptık, dağlarda, ovalarda, köylerde neler yaptık, oralara neleri getirdik, bunların hepsi ortada, ulaştırmada ne yaptık bunların hepsi ortada. Ama gözü olup da göremeyenler, kulağı olup da duyamayanlar, ağzı olup da konuşamayanlar, bunlara bizim söyleyecek bir şeyimiz yok, çünkü bunların kalbi mühürlü.

Değerli kardeşlerim, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine artık şurada 47 gün kaldı, adaylık başvurusu için de önümüzde 10 günlük bir süre var. Bu 10 gün içinde inşallah son değerlendirmeleri, son istişareleri yapacak ve adayımızı inşallah 1 Temmuz Salı günü açıklayacağız. Hemen ardından daha yoğun şekilde yollara revan olacak, milletimizden adayımız için yetki isteyeceğiz. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar veren 2007 yılında kim oldu? Aziz milletimiz oldu. Ne dedi milletimiz? Artık vekiller vasıtasıyla cumhurbaşkanı seçmek istemiyoruz, bizzat biz kendimiz cumhurbaşkanını seçeceğiz dedi. Ama buna tabi CHP, MHP maalesef evet diyemedi, şimdi ister istemez tabi evet demek zorunda.

Bu değişikliğin ne manaya geldiğini milletimiz çok iyi biliyor. İşte o zaman milletin cumhurbaşkanı seçmesine hayır diyen bu CHP zihniyeti, şu anda milletin karşısına hangi anlayışla çıkacak? Bunlar her zaman milletten korktular, milletten kaçtılar, milletle beraber olamadılar, bunu böyle biliniz. Ve biz daha detaylı, daha anlaşılır biçimde, soru işaretlerini ortadan kaldıracak şekilde inşallah bu seçimin önemini milletimizle paylaşacağız.

Artık seçilmiş hükümetin, yani milli iradenin karşısında devlet iradesini temsil eden bir Cumhurbaşkanlığı makamı olmayacak, bir protokol makamı olmayacak, anayasanın verdiği yetkiler neyse bu yetkileri milletin verdiği yetkiyle bütünleştiren bir cumhurbaşkanı olacak, böyle bir süreci hep birlikte başlatacağız.

Bugüne kadar hükümet milleti, cumhurbaşkanı temsil ediyor gibi bir konumlama yapılmıştı. Devlet ile millet arasındaki bu mesafeyi de kaldırıyoruz. Seçilmiş hükümetle seçilmiş cumhurbaşkanı birlikte ülkeyi idare edecek, bir nevi devletle millet artık tam manasıyla kucaklaşmış olacak.

Yiğidolar, dikkat ederseniz,  CHP ve MHP statüko partileri olarak milleti değil, devleti temsil edecek aday arayışında oldular, kendileri aday olamadılar, çünkü siyasetçi oldukları halde siyasetin güç kazanmasını hiçbir zaman istemediler, bugün de istemiyorlar. Hatta, şu ifadeyi de kullandılar: Biz Cumhurbaşkanlığı makamının siyasetçiden olmasını istemiyoruz. Bunlar siyasetten bu kadar da uzaklar. Yani siz Cumhurbaşkanlığı makamında siyasetçi olmasını isteyemeyeceksiniz de apoletli olmasını mı isteyeceksiniz? Yani burada biz yıllar yılı zaten bunu da gördük. Ama ne diyorlar? Seçimle bile olsa onlar sadece devleti temsil edecek bir cumhurbaşkanı peşindeler, milleti değil. Ama biz halkın seçtiği ve halkı temsil edecek, yani insanı yaşat ki devlet yaşasın diyecek, devletle birlikte milleti temsil edecek bir Cumhurbaşkanlığı makamı özlüyor, adım adım buna yaklaşıyoruz. Cumhurbaşkanının halk tarafından iş başına getirilmesi, birilerinin savunduğu gibi bir karmaşaya değil, tam aksine uyuma, koordinasyona, istikrar ve güven içinde büyümeye zemin hazırlayacak.

Arkadaşlar, şu hususun altını defalarca çizdim, burada bir kez daha vurguluyorum ve her fırsatta vurgulayacağım: Adayımız kim olursa olsun, AK Parti’nin istikametinde, heyecanında, gücünde ve iradesinde hiçbir değişiklik olmayacak. Bu konuda yapılan tartışmaları açıkçası hem gereksiz, hem de son derece art niyetli tartışmalar olarak görüyorum. Önemli olan, AK Parti’yi kimin yönettiği değil, AK Parti’nin ne olduğudur, bunu iyi bilmemiz lazım.

Kardeşlerim, şunu unutmayın: Baki olan davalar fanilerden öte hizmetkarlarıyla yürür, bunu iyi bilmemiz lazım. Önemli olan şahıslar değil, isimler değil, muhtevadır, bunu iyi bileceğiz. Allah’a çok şükür, muhtevası sağlam, mayası sağlam, ilkeleri, politikaları, dava şuuru sağlam bir partimiz var. AK Parti, şahıslara göre istikameti değişen değil, şahıslara istikamet belirleyen bir partidir, bunu çok iyi bilmemiz lazım.

AK Parti değerli kardeşlerim, bu ülkenin, bu milletin partisi olmaya, Selçuklu’dan başlayan dava çınarını dimdik ayakta tutmaya, Türkiye’yi büyütmek için hizmet üretmeye devam eden bir parti olacaktır. Bu süreçte birbirimize karşı kırıcı olmayacağız, rakiplerimizi sevindirmeyeceğiz. AK Parti, başta Parlamento Grubu olmak, tüm teşkilatımız olmak üzere kulislerin bir partisi olmamalıdır, olamaz, bunu özellikle hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şunu da açıkça söylemek istiyorum: Uhud’da ganimet paylaşımı peşinde olmayı arzu etmek asla bizim şiarımız değildir, olamaz, bunu da bilmemiz lazım. Şu anda bizim hedefimizde sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. 2015’te ne olacak, 2015’ten sonrası nasıl gidecek, bunları konuşmanın şu andaki cumhurbaşkanlığı sürecimize maalesef yanlış bir yaklaşım türü olduğunu hatırlatmak isterim.

Bu dava milletin davasıdır, milletin davasına inşallah leke sürdürmeyeceğiz, bunu böyle bilmemiz lazım.

Kardeşlerim, bırakın küçük hesapların peşinden başkaları koşsun, bırakın küçük tuzakların peşinden muhalefet koşsun, biz büyük bir davanın neferleriyiz, büyük bir dava çınarının kollarıyız ve büyük hedeflerin peşinden koşacağız. Küçük hesapların peşinden küçük insanlar koşar. Biz büyük hedeflerin insanıyız ve inşallah öyle kalacağız.

Değerli kardeşlerim, Türkiye Büyük Millet Meclisi yoğun bir gündemle çalışmaya devam ediyor, devam edecek, aciliyet arz eden tasarı ve teklifleri tamamlamadan Meclis tatile girmeyecek. Tahminen 3 hafta içinde çalışmaları inşallah tamamlayacak, ardından Meclise tatil arası verecek ve meydanlara o şekilde koşacağız.

Ne oldu, zor mu oldu? Daha erken bitirin, daha erken bitirelim. Cuma, Cumartesi, Pazar olmamalı, çalışacağız. Özellikle şu anda Plan Bütçe Komisyonundaki bazı engellemeler muhalefet tarafından, Plan Bütçe Komisyonundaki gerek bakan olsun, gerek diğer arkadaşlarım olsun, değerli arkadaşlar, işi çok sıkı tutacağız. Ve muhalefete orada evvel Allah göz açtırtmayacağız. Bu işi süratle bitirmemiz lazım, çünkü muhalefetin görevi bizim çalıştırmamak, bizim görevimiz ise milletin önünü açmak; fark bu. 

Pazar günü Türkiye genelinde çok önemli bir buluşmayı gerçekleştirdik, saat 14:00’de Türkiye genelindeki sandık yönetim kurullarımız bir araya geldiler, eksiklerimiz tespit edildi ve Genişletilmiş İl Başkanları Toplantımızda bu eksiklerin inşallah yarın değerlendirmesini yapacağız.

Şu anda Türkiye genelinde 9 kişilik sandık yönetim kurullarının teşekkülünde yüzde 83 oranına ulaşmış durumdayız. Bu kuşkusuz bir rekor, ama biz yine de yeterli bulmuyoruz. Yüzde 100 oranına ulaşmak, yani her sandığa 9 kişilik bir yönetim kurulu teşkil etmek için yoğun şekilde çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım, Cumartesi günü inşallah Ramazan-ı şerife ulaşıyoruz, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan Ramazan-ı şerife ulaşıyoruz. Bir kez daha zor bir zamanda, ama umutlarımızı muhafaza ederek Ramazan-ı şerifi karşılıyoruz. Irak ve Suriye’de çatışmalar devam ederken, yoksulluk ve diğer tehditler İslam coğrafyasının kalbini kanatmaya devam ediyor. Ve şu anda bildiğiniz gibi 49’u konsolosluk mensubu ve 31’i de tır şoförü olan oradaki kardeşlerimiz, vatandaşlarımız rehine durumunda ve biz onların burnu kanamadan salimen onları nasıl vatanımıza döndürürüz, bunun inceliği, hassasiyeti içerisindeyiz. Burada biz ne Bahçeli’nin, ne de Kılıçdaroğlu’nun gazına gelecek değiliz, sabırla ne yaptığımızı biliyoruz, anbean takipçiyiz ve bu süreci bu şekilde takip ederek inşallah bunu sonuçlandırmanın gayreti içiresindeyiz.

Ramazan ayının bütün coğrafyamızda inşallah huzura, sükuna, barışa vesile olacağını umuyorum. Ramazan’da oluşmasını temenni ettiğimiz bu huzur ve barış ikliminin Ramazan’dan sonrası için de kalıcı olmasını diliyor, bunun için dua ediyoruz. Açıkçası çok daha fazla dua etmemiz, ellerimizi semaya daha sık açmamız gereken bir Ramazan’ı inşallah Rabbim bizlere lütfedecektir.

İslam coğrafyası için, Müslümanlar için, dünyadaki tüm yoksullar, mazlumlar, mağdurlar için samimi bir kalple dualar edeceğiz, duaların yanında kendi açlığımızdan ibret alarak inşallah açların ve muhtaçların da yanında olacağız.

En önce aile yakınları, en önce mahallemizdeki, semtimizdeki komşularımızı gözeteceğiz, ama uzakları da unutmayacağız. Özellikle Suriye’den gelen, ülkemizde misafir olarak bulunan kardeşlerimizi sizlerin ve milletimizin hatırlamanızı rica ediyorum. Her iftar sofrasında açlığımıza, susuzluğumuza son verirken, sofrasında ekmek bulunmayan kardeşlerimizi unutmayacağınızı biliyorum. Ramazan bize bizi hatırlatacak, inşallah bize kardeşliğimizi hatırlatacak. Bu vesileyle, Ramazan-ı şerifin hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün aynı zamanda Diyarbakır’da evlatları için gerçekten haftalardır açık, net yüreklerini ortaya koymak suretiyle ağlayan anneleri burada misafir edeceğiz, kendileriyle biraz sonra görüşmemiz olacak, kendileriyle bugüne kadar neler yaptık, bundan sonra neler yapabileceğimizin değerlendirmesini yapacağız.

Tabi burada tekrar sesleniyorum, bizler bu anneleri yalnız bırakmamak için bütün imkanlarımızla seferber olmuş durumdayız. Tabi tüm siyasi partilerin, başta HDP olmak üzere burada yapmaları gereken görevler var ve bu konuda kalkıp bir taraftan işine geldikleri zaman, işte gittik, dağdan şunları aldık getirdik diyeceksin, öbür taraftan şu anda burada sessiz kalacağız, Belediyenin önünden bunların kalkıp gitmesi için elinizden gelen her şeyi yapacaksın. Hani siz özgürlük, barış, bundan bahsediyordunuz, bu nasıl bir özgürlük, barış? Bu ağlayan annelerin ağlamasını daha da çok artırmak mıdır sizin barış anlayışınız? Galatasaray annelerine gösterdiğiniz ilgi ve alakayı Diyarbakır’daki Belediyenin önünde olan annelere niye göstermiyorsunuz, orada bu saygıyı niye ortaya koymuyorsunuz? 

İnşallah biz kardeşlerimizle biraz sonra görüşeceğiz, direkt olarak kendilerinden bize söyleyeceklerini öğreneceğiz ve atacağımız, atabileceğimiz adımları tekrar değerlendireceğiz.

Kardeşlerim, haftaya inşallah gerek adayımızı açıklayacağımız Grup Toplantımız, ki onu büyük ihtimalle burada değil, dışarıda, Ankara Ticaret Odası’nın biliyorsunuz büyükçe bir salonu var, bu salonda yapacağız ve davet usulüyle yapmak durumunda olacağız, çünkü gerek kurucularımız, gerek milletvekillerimiz, gerek belediye başkanlarımız, il başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, bunları vesaire, Genel Sekreterliğimiz planlamış durumda, bütün kardeşlerimizi davet etmek suretiyle adayımızı orada açıklayacağız.

Orada görüşmek üzere hepinize başarılar diliyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

dbLogoBeyaz doçent copy
akp

© 2024. Tüm Hakları Saklıdır. Sitede bulunan hiçbir materyal izinsiz kullanılamaz.