loader image

Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Temmuz 2014 Grup Konuşması

Çok değerli misafirlerimiz, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, AK Parti Haftalık Grup Toplantısının ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Grup Toplantımıza teşrif eden tüm misafirlerimize hoş geldiniz diyor, her birine heyecanlarından, coşkularından dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Konuşmamın hemen başında bir kez de buradan 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatının 40. yıldönümünü kutluyor, şehitlerimize rahmet niyaz ediyor, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki tüm kardeşlerimize de selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Yine konuşmamın başında önce gün Girit’te U-20 Erkekler Şampiyonası finalinde İspanya takımını yenerek Avrupa Şampiyonu olan Ümit Milli Basketbol Takımımızı yürekten kutluyor, başarılarının artarak devamını diliyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 15 Temmuz’dan itibaren torba kanun olarak bilinen kanun tasarısını görüşmeye çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Başta Soma’daki madenci yakınlarımız ve tüm madenciler olmak üzere toplumun birçok kesimine önemli haklar getirecek bu yasanın görüşmeleri muhalefetin engelleyici ve yavaşlatıcı tutumu nedeniyle oldukça zor ilerliyor. Ne kadar zor olursa olsun gece-gündüz çalışmak suretiyle inşallah bu tasarıyı çıkaracak, ardından Meclis’i tatil edeceğiz. Grup Başkanlığımızın dün yaptığı bir açıklamayla milletvekillerimizin 26 Temmuz Cumartesi akşamına kadar illerindeki iftar programlarına ve seçim programlarına katılmamaları gerektiğini duyurduk. Hafta sonundan itibaren bayram tatili arası verecek, bayramdan sonra çalışmaları sürdürecek ve bu tasarının görüşmelerini tamamlayacağız. Bir kez de buradan tüm milletvekillerimize Genel Kurul çalışmalarına tam kadro katılmalarını, milletimiz için son derece önemli bu tasarının görüşmelerini bir an önce bitirip tasarıyı kanunlaştırıp ondan sonra araziye çıkmalarını ben de kendilerinden şahsen rica ediyorum.

Yine bugün buradan çok önemli bir hatırlatmayı da yurt dışındaki vatandaşlarımıza yapmak istiyorum. Biliyorsunuz yaptığımız düzenlemeyle yurt dışındaki vatandaşlarımıza bulundukları ülkelerde oy kullanma imkanı getirdik. İlk kez Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurt dışındaki seçmenlerimiz bulundukları yerlerde oylarını kullanabilecekler. Oy kullanma işlemi yurt dışında 31 Temmuz 3 Ağustos tarihleri arasında olacak. Bu tarih aralığının içinde ülkelere göre farklı tarihler olabilir. Örneğin Avustralya, Kanada ve Rusya’da 31 Temmuz 2 Ağustos tarihleri arasında oy kullanılacak. Bulgaristan ve Kazakistan’da 1-3 Ağustos tarihleri arasında oy kullanılacak. Arnavutluk, Azerbaycan, İrlanda, Kosova, İspanya gibi ülkelerde sadece 3 Ağustos tarihinde oy kullanmak mümkün olacak. Bu tarihleri Yüksek Seçim Kurulunun internet sitesinden öğrenmek mümkün. Diğer önemli bir konu da, randevu konusu. Vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkelerde randevu sistemi uygulanıyor. Bu ülkelerde yaşayan seçmenlerimiz Yüksek Seçim Kurulunun internet sitesinden randevu alacak, o randevuya göre gidip oylarını kullanacaklar. Randevu almayanlara bilgisayar sistemiyle bir randevu saati verilecek. Randevu alma işlemleri de dün saat 8’de başladı. Bu hafta sonu, yani Türkiye saatiyle Cuma akşamı saat 17’ye kadar devam edecek. Yurt dışında oy kullanacak vatandaşlarımızın bu hususlara dikkat etmelerini, aldıkları randevu saatinde sandık başına gitmelerini, oylarını mutlaka ama mutlaka kullanmalarını buradan bir kez daha hatırlatıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, az önce aslında bir belgesel oldu bu, bunu izledik. Bildiğiniz gibi 92-98 hatırladığım kadarıyla arası ağırlıklı olarak SSK Genel Müdürlüğünü Sayın Kılıçdaroğlu yaptı. Ve bu süreç içerisinde dikkat edilirse yine Sayın Çağan’ın da o dönemin Bakanı olarak açıklamalarını duydunuz. O acı tablonun, o çirkin tablonun, sağlığı tehdit eden tablonun hiçbir sorumlusu yok. Bakan diyor ki; sorumlu değilim, çünkü diyor geçmişten böyle gelmiş. Genel Müdür zaten hiç sorumlu değil, sadece sırıtıyor dikkat ederseniz her zamanki pişkinliğiyle. Sorumlu değil. Ya sen Genel Müdürsün, o hastanelerin tuvaletlerinin hali ne, orada vatandaşın yattığı yerin hali ne, o kuyrukların hali ne? Vatandaşa bugün git, yarın gel, bunun hali ne? Böyle bir tavır, böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bunları ne yazık ki bu ülke yaşadı.

Şimdi ben tüm halkıma sesleniyorum, tüm vatandaşıma sesleniyorum; hamd olsun artık sağlıkta biz bunları yaşamıyoruz, artık bunlar tarih oldu. Şimdi biz daha idealini nasıl getirebiliriz bunun gayreti içerisindeyiz.

Bir eksiği var tabii, o eksiği, bir de bizim dönemin şu andaki yapısını sağlıkta buraya taşımalıydık ve bir ekranda 1992-1998 o dönem olmalı, bir ekranda da bizim şu dönemimizdeki hal ortaya konmalıydı. İnşallah bunu da bundan sonraki süreç içerisinde arkadaşlarımız hazırlar ve mukayese imkanı bakımından bunlar da vatandaşlarımız tarafından izlenir. Ama olay sadece burası değil, bundan sonra bunu çok daha farklı bir şekilde teşkilatlarımız halka yansıtma inşallah fırsatını bulacaklardır. Çünkü, biz tabi bunu yaşadık ama, bu denli bunun ileri gittiği noktasında inanın benim bile farkında olmadığımı şimdi daha yakından hissettim.

Değerli arkadaşlarım, 6 yıl, 7 yıl siz SSK’nın Genel Müdürlüğünü yapacaksınız ve bütün bu Genel Müdürlüğü süresi içerisinde de hiçbir vebaliniz olmayacak, günahınız olmayacak ve bir de sıkılmadan şunu da söyleyeceksiniz: 10 yıl önce daha iyiydi, bugün daha kötü. Ama gerekçesi ne? İstanbul’un nüfusu ciddi manada artıyor. Tamam da, senin dönemdeki nüfusa bak, bugünkü nüfusa bak. Bakın 1994-1999 arası İstanbul’un nüfusu 7 milyon civarındaydı, ama şimdi aynı İstanbul’un nüfusu 14 milyonu aşmış vaziyette. Fakat şu anda İstanbul’un bu noktada hastanelerini gezin bakın bu rezaleti göremezsiniz. Kaldı ki biz ne yapmışız? Bütün bunları aşabilmek için özel sektör, vakıf hastaneleri vesaire bütün bunların hepsini tek çatı altında toplamak suretiyle vatandaşımıza bir defa tercih imkanlarını getirmişiz. Ve böyle kalabalıklar, şunlar-bunlar, git, öyle kuyrukta uzun süre bekle, böyle bir şey artık hamd olsun kalmadı, bunların hepsi tarih oldu, bu dertli olmayı gerektirir. Bir insanın derdi varsa bu işi çözer. Bu millete bir sevdası varsa bu işi çözer. Ama sizin böyle bir derdiniz olmazsa, böyle bir sevdanız olmazsa, işte vatandaşı milleti affedersiniz o tuvaletlerin halini gördünüz değil mi? Bu tuvaletlerde yaşamak bu millete reva mı soruyorum sizlere. Ve o hastaların hali ve o yavrunun bir kolunun kesilmek suretiyle protez takılması, bunlar o yavruya layık mı? 3 yaşından 6 yaşına kadar o yavru o çileyi çekiyor ve ondan sonra da bu hale geliyor. Aynı şekilde kadıncağızın malum kadın hastalıklarından dolayı git, ondan sonra böbreğini alsınlar göndersinler, olacak şey mi bunlar? Ve bunlar bu ülkede yaşandı. Ve bakın şu anda birbirlerine yakın safta olduğu bir beyefendi, eski bakanlardan o da, o da sağlıktan sorumluydu, Okuyan. Kendi açıklaması, bak biz konuşmuyoruz. Ne diyor? 5 milyar dolar zararla ayrıldı, Rahşan Affıyla kurtardı diyor, 5 milyar dolar. Ben söylemiyorum, o zamanın Bakanı Sayın Okuyan söylüyor. Değerli kardeşlerim, bunlar bu ülkeyi bu hale getirdiler. Allah’a hamd olsun ki bu millet bunların bu yönetim anlayışından kısa zamanda kurtuldu da işte şimdi yeni Türkiye’ye adım attık. İşte bunlar hep eski Türkiye’nin görüntüleridir. Allah bir daha bizleri bu eski Türkiye’ye döndürmesin. AK Parti iktidarıyla da Allah’ın izniyle bunlar dönmez.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı seçimi için çalışmalarımız yoğun şekilde devam ediyor. 5 Temmuz’da Samsun’dan ilk adımı attık, o günden bugüne kadar Erzurum, Denizli, Tokat, Yozgat, Antalya, Şanlıurfa, Sakarya, Tekirdağ, Bursa, Ordu ve Hatay olmak üzere 12 ilimizde mitinglerimizi yaptık. Bu mitinglerimizin yanı sıra gerek bu şehirlerimizde, gerek Ankara ve İstanbul’da çeşitli iftar buluşmaları vesilesiyle vatandaşlarımızla biraraya geldik. En son Hatay mitingimiz gerçekten sıcağa rağmen muhteşemdi, fakat akşam iftar sofrası çok daha muhteşemdi. Yani 40 bini aşkın İskenderunlu o iftar soframıza katıldı ve muhteşem bir iftarı İskenderun’da yaşayan vatandaşlarımızla birlikte gerçekleştirdik. Ramazan ayında olduğumuz halde, havanın son derece sıcak olmasına rağmen şehirlerimizde son derece coşkulu şekilde karşılanıyor, havalimanlarından miting meydanlarına kadar vatandaşlarımızın sevgi gösterilerine mazhar oluyoruz. Ve sadece mitingle kalmıyor, her gittiğimiz ilde ya merkezde, ya ilçesinde gidip iftarımızı yapıyoruz. Miting meydanlarının da hem kalabalık, hem de mitingin sonuna kadar son derece coşkulu ve heyecanlı olduğunu görmek bizleri ayrıca mutlu ediyor. Açıkçası milletimiz 10 Ağustos’la ilgili inanıyorum ki kararını vermiş durumda. Sadece meydanlar değil yaptığımız kamuoyu araştırmaları da yoklamalar, analizler ve 10 Ağustos’a yönelik sonucu tahminde sevsin-sevmesin, ama bir gerçeği ortaya şimdiden koyuyor. Rabbim inşallah 10 Ağustos akşamı bu tabloyu beraberce görmeyi bizlere nasip etsin diyorum.

Tabii biz sıradan bir sonuç beklemiyoruz, bunun için de rehavete kapılmadan çok çalışmamız, çok koşturmamız gerektiğini, 9 Ağustos akşamına kadar ulaşabildiğimiz kadar çok insana ulaşmamız gerektiğini biliyoruz. Bakın CHP tabanında bu ithal adaya, bu dayatma adaya karşı çok ciddi bir tepki var. CHP tabanı kendisine aday dayatılmasına, ardından da Genel Müdürlerinin ifadesiyle tıpış tıpış sandığa gideceksiniz denilmesine karşı tavrını tepkisini 10 Ağustos’ta inanıyorum ki sandıkta gösterecek.

Bakın bunların ortak adayı ne diyor? Beni 9 parti destekliyor, 10 parti destekliyor diyor. Kendisini desteklediğini açıklayan partilerin toplamının oy oranı yüzde 1’i bile bulmuyor. Dikkat ederseniz bir şey daha var, artık partilerin adını da saymıyor. Niye? Çünkü kendisine destek açıklamasında bulunan partiler hem MHP tabanını, hem Büyük Birlik Partisi tabanını, hem de diğer irili ufaklı partilerin tabanını rahatsız edecek nitelikte. Çatının altına kimlerin girdiğine lütfen dikkat edin. Çatının altında CHP ve MHP vardı, şimdi o çatının altında CHP ve MHP ile birlikte Büyük Birlik Partisi var, Sosyalist İşçi Partisi, Devrimci Halk Partisi var. Devlet Bahçeli dayatmalara boyun eğdi, gitti partisini Sosyalist İşçi Partisi’yle, Devrimci Halk Parti’yle aynı çatının altına yerleştirdi. Sayın Devlet Bahçeli’ye yeni yol arkadaşları hayırlı olsun. Başta MHP ve Büyük Birlik Partisi olmak üzere bu partilere gönül vermiş kardeşlerim inanıyorum ki bu kirli ittifaka, bu kirli yol arkadaşlığına 10 Ağustos’ta gereken cevabı vereceklerdir. Şu anda zaten Büyük Birlik Partisi’nde itirazlar başladı. Partilerinin bu kirli koalisyon içinde yer almasından rahatsız olan omurgalı siyasetçiler tepkilerini cesaretle ortaya koymaya başladılar.

Arkadaşlar, karşımızda bir koalisyon var. Bu koalisyon eski Türkiye koalisyonudur. Bu koalisyonda sadece siyasi partiler yok, bu koalisyonda o malum işveren çevreleri var, o malum medya var ve elbette Pensilvanya ihanet şebekesi var. Dikkat edin, kurumsal kimliklerini bir kenara bıraktılar, siyasetlerini, ilkelerini, fikirlerini, ideolojilerini bir kenara bıraktılar, adeta omurgalarından sıyrıldılar ve yeni Türkiye’nin karşısına dikildiler. Yeni Türkiye Allah’ın izniyle bu koalisyonu aşıp geçecek. Bu koalisyona çok güzel bir ders verecektir. Milletim bu koalisyonu çok iyi biliyor, çok yakından tanıyor. İnanıyorum ki aziz millet 10 Ağustos’ta bu eski Türkiye koalisyonunu dağıtacaktır. Sadece AK Parti’ye gönül vermiş kardeşlerimiz değil CHP, MHP, HDP, diğer bütün partilere gönül vermiş kardeşlerim bu koalisyona tepkisini sandıkta koyacak, hep birlikte yeni Türkiye’nin inşasına destek verecektir.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyon bugün 15. gününe girdi. Maalesef bu mübarek Ramazan günlerinde Gazze'de 600'e yakın canımız şehit oldu. Şehit olanların 100'den fazlası da çocuk, ayrıca kadınlar var. İsrail, tarihte örneği görülmemiş bir şımarıklık içinde, maalesef çok büyük bir rahatlık içinde, tarihin asla unutmayacağı katliamlarından birini daha yapıyor. İsrail 9 Nisan 1948’de Der Yasin’de başlattığı katliamlarına bugüne kadar periyodik olarak sistemli şekilde devam etti. 1982'de Sabra ve Şatilla’dan, 1990 ve 1996'da Kudüs’e, 2002’de Cenin’e, 2009’da Gazze’ye kadar pek çok katliam gerçekleştiren İsrail kana doymadı. 1948’de yapılan o ilk katliam ne dünyadan, ne İslam coğrafyasından gereken tepkiyi almayınca İsrail her yıl katliamlarına yenisini ekledi. Dünyanın sustuğunu, tepkisiz kaldığını, korktuğunu, hatta çıkıp kendisine destek açıklamaları yaptığını gören İsrail, Filistin’i adım adım işgal etmeyi, Filistinlileri de tek tek öldürmeyi sürdürdü. Şu anda şehit sayısı 600’e yaklaşmış durumda. Buna rağmen ne Birleşmiş Milletler’den, ne Batılı ülkelerden, ne de İslam ülkelerinin çoğunluğundan bu şımarıklığa, bu hukuksuzluğa, bu vahşete yönelik ciddi bir tepki yok. Dünya çocukların ölümünü sadece seyrediyor. Dünya kumsallarda oynayan çocukların ölümüne, hastanelere, ibadethanelere yapılan saldırılara sadece seyirci kalıyor. Devletler bu insanlık dışı, bu barbarca katliama seyirci kalırken, Allah’a hamd olsun halklar sokaklara çıkıyor. Devletlerinin engellemesine rağmen tepkilerini mertçe, yiğitçe ortaya koyuyorlar. Buradan Gazze için eylem yapan, Londra’yı, Paris’i, Brüksel’i, Belgrat’ı, Kopenhag’ı, Berlin’i tebrik ediyor, insanlık için ayağa kalkanları selamlıyorum.

Ürdün, Lübnan, Güney Afrika, Şili, Venezüella, Pakistan ve diğer tüm ülke halklarına, Gazze için yüreklerini ortaya koydukları için teşekkür ediyor, hepsini yürekten kutluyorum. İnşallah halkların, insanların bu hassasiyeti, bu yürekli duruşu devletlerini de dize getirecek, devletlerinin de insani, vicdani bir tutum sergilemesini sağlayacaktır.

Burada önemli bir hususun altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli misafirler, ekranları başında bizi izleyen aziz milletim; bakın bu bölgede İsrail’in insanlık dışı, barbarca katliamlarına cesaretle sesini çıkarabilen iki ülke vardı. Bu iki ülkeden biri Mısır. Mısır’da Muhammed Mursi halkın oylarıyla iş başına geldi. İlk icraatlarından biri Gazze’ye insani yardım götürülmesi için hayati önemde olan Refah sınır kapısını açmak oldu. Mursi 1 yıllık iktidarı boyunca Filistin davasının yanında durdu, İsrail’e karşı tek başına hakkı savundu. Muhammed Mursi’nin bu dik duruşu, bu onurlu duruşu, bu omurgalı duruşu elbette birilerini rahatsız etti. Tahrir Gösterileri dediler, özgürlük dediler, Mısır’da askeri darbe yaptılar. Mursi Hükümetini devirdiler, binlerce masumu katlettiler, başta Mursi olmak üzere binlerce masumu hapse attılar. Ve bunlardan da ciddi bir kısmını idama mahkum ettiler.

Dikkatinizi çekiyorum; darbecilerin ilk yaptığı iş, Gazze’ye giden Refah kapısını kapatmak oldu. Mısır’da demokrasiye yönelik darbe olduğu halde, binlerce masum öldürüldüğü halde Batı dünyasından kimse çıkıp da bu darbeye darbe diyemedi. Bu darbeyi kınayamadı. Şu anda bütün bölge ülkeleriyle, bütün Batı devletleriyle birlikte işte Mısır da Gazze’deki çocuk katliamını sadece seyrediyor. Darbe yönetiminin çünkü karakteri bu.

Değerli arkadaşlarım, bölgede Mısır’la birlikte Filistin davasına sahip çıkan diğer ülke Türkiye’ydi. Türkiye’nin Filistin davasının yanında durması birilerini rahatsız ediyordu. Türkiye’nin İsrail’e hukuku hatırlatması birilerini rahatsız ediyordu. Türkiye’nin zalimin değil mazlumun yanında dimdik durması, onurlu, şerefli, omurgalı durması birilerini ciddi şekilde rahatsız ediyordu. Önce Gezi olayları dediler, bu sokak hareketleri üzerinden Hükümeti devirmeyi hedeflediler, ama başaramadılar. Mısır’da uyguladıkları senaryo hamd olsun Türkiye’de tutmadı. Sokak eylemeleriyle deviremedikleri Hükümeti maşaları olan Pensilvanya’yı kullanarak yargı darbesiyle devirmek istediler, bunu da başaramadılar. Türkiye’yi susturamadılar, Türkiye’yi sindiremediler ve sindirtemediler. Şu anda Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden bir başka senaryoyu deniyorlar. Çatı aday diyorlar, ortak aday diyorlar. Kardeşlerim, bunların hepsi yalan. Gezi’de başaramadıklarını, 17 ve 25 Aralık’ta, 30 Mart’ta başaramadıklarını şimdi 10 Ağustos’ta başarmaya çalışıyorlar.

İsrail zulmüne ses çıkarmayacak, Gazze için sesini yükseltmeyecek, dengeleri gözetecek sessiz, tepkisiz bir cumhurbaşkanıyla Türkiye’yi susturmak, sindirmek istiyorlar. Türkiye’nin de İsrail için nöbet tutmasını istiyorlar, proje bu. Türkiye’nin de İsrail için konforlu bir rakip olmasını istiyorlar. Ama bunların hesaba katmadıkları bir nokta var, Türkiye o eski Türkiye değil. Türkiye’ye gündem dayatamazsınız. Türkiye’nin gündemini belirleyemezsiniz. Türkiye’ye artık zalimler için, zalim ve terörist devletler için nöbet tutturamazsınız. Türkiye’ye o eski günlerde olduğu gibi parmak sallayarak istikamet çizemezsiniz. Bu Türkiye yeni Türkiye’dir, tam bağımsız Türkiye'dir. Ne içerideki işbirlikçilere, ne dışarıda mütekebbirlere boyun eğecek bir Türkiye yok.

Bakın değerli arkadaşlarım, İsrail 2002 yılının Nisan ayında Cenin Mülteci Kampında 21. yüzyılın ilk toplu kıyımını gerçekleştirdi. Cenin kenti ablukaya alındı, kentte 14 bin insan yoksulluk içinde, çaresizlik içinde yaşıyordu. Çoğunluğu bunların mülteciydi. Cenin, günlerce füzelerin hedefi oldu. Çocuk, kadın, yaşlı demeden, hedef gözetmeden Cenin kentinin tamamı yerle bir edildi. 1300 Filistinli Cenin’de şehit edildi. 1500 Filistinli yaralandı. Şehir adeta haritadan silindi. İçeriye günlerce gazeteci almadılar, içeriye günlerce insani yardım örgütlerini almadılar. İsrail askerleri girdiler, Filistinlileri toplu mezarlara gömdüler. O günlerde Türkiye’de çok enteresan bir şey oldu, merhum Bülent Ecevit Partisinin Grup Toplantısında bu insanlık dışı eyleme, bu vahşete, bu barbarlığa tepki koydu ve İsrail’in yaptığını soykırım olarak niteledi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Başta İsrail olmak üzere tüm egemen güçler içerideki işbirlikçileriyle birlikte merhum Bülent Ecevit’e karşı toplu halde saldırı başlattılar, sen nasıl soykırım dersin, öyle dediler. Maalesef merhum Bülent Ecevit 15 günde tam 4 kez özür diledi. Sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. İşte böyle bir Türkiye istiyorlar. Türkiye sussun, Türkiye görmesin, duymasın, Türkiye hizada dursun istiyorlar.

Kardeşlerim, biz bugün varız, yarın olmayacağız. Ama ben istiyorum ki; biz olsak da, olmasak da artık bu milletin iradesi, bu ülkenin istiklali hiç kimsenin, hiçbir ülke ve odağın ipoteği altına alınmasın.

Gezi'de bizi yok edebilirlerdi, 17 ve 25 Aralık'ta bizi hapsedebilirlerdi. Sürekli suikast tehdidi altındaydık. Ama istiyorum ki biz olsak da-olmasak da Türkiye’nin bağımsızlığına, istiklaline hiç kimse artık el uzatmasın. Hiç kimse Türkiye’ye gündem dayatmasın. Bu aziz milletin iradesi, enerjisi, kaynakları başka ülkelerin, özellikle de zalimlerin çıkarına peşkeş çekilmesin; biz istiklal mücadelesi derken işte bunu kastediyoruz.

Bakın çok açık söylüyorum, biz Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerini yapan bir ülkeyiz, biz Birleşmiş Milletler’in, NATO’nun üyesi bir ülkeyiz, biz antisemitizmin, İslamofobiyanın, her türlü ırkçılığın, faşizmin karşısında bir ülkeyiz. Dünyaya açık bir ülkeyiz, dünyaya entegre olmuş bir ülkeyiz, ama biz körü körüne dengelere itaat edecek, dengelere boğun eğecek, zalimin karşısında eğilip bükülecek bir ülke değiliz, bu böyle bilinmeli.

Bakın bizim içimizi acıtan bir başka boyut var, 2002’de merhum Bülent Ecevit Cenin katliamına son derece haklı biçimde soykırım dediğinde İsrail’den, Batıdan çok içerideki dalkavuklar Ecevit’in üzerine yürümüştü; burası çok önemli. O malum medya, o malum satılmış kalemler İsrail adına Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına hiza ve istikamet vermeye çalışmışlardı, işte şu anda da bu yapılıyor. İsrail’den, Batıdan çok içerideki medya, içerideki ihanet şebekeleri bizim üzerimize geliyor. Gazze katliamını örtmek, perdelemek için her gün alçakça iftiralar atılıyor.

Neymiş? Türkiye İsrail’e jet yakıtı satıyormuş. Dürüst olun dürüst, zaten çıkınınızda tek şey var, yalan, iftira, takiye, siz busunuz ya. Enerji Bakanım kaç kez açıkladı, böyle bir şey söz konusu değil, ama bunlar öyle ciddi anlamda yalanı meslek edinmişler ki. Düşünün, buraya İsrail uçağı gelir ve havalimanından kendi yakıtını alır, bu her ulus için gittiği ülkelerde orada bakımını yaptırır, yakıtını alır, ondan sonra yoluna devam eder. Eğer bunu İsrail’e jet yakıtı vermek olarak takdim ediyorsanız, buna söyleyecek bir şeyim yok. Aynı şekilde 40’a aşkın bizim uçağımız da Tel Aviv’e gidiyor her hafta ve onlardan da oralardan yakıtını alıyor. Yani bu uçaklar gidip gelmesin mi, bunları mı kaldıralım? Duygularla konuşacağımız noktada değiliz, akılla, ilimle, tecrübeyle konuşmak durumundayız.

Ha, öyle anlar olur ki buna da tevessül ederseniz, karşılıklı uçaklar da gitmeyebilir. Peki o zaman soruyorum, gerek bizim vatandaşlarımız, gerek Filistinli vatandaşlar, onlar diyelim ki Filistin’den çıkıp bu tarafa gelecekleri zaman işte bu uçaklarla geliyorlar, bizim uçaklarımızla geliyorlar. Ama bunlar konuşurken bunları düşünerek konuşmuyorlar, sadece acaba nereden köşeye sıkıştırabiliriz, buna bakıyor.

Arkadaşlar, duyguların egemen olduğu bir dünyada değil, aklın, ilmin, tecrübenin, deneyimin egemen olması gereken bir dünyada yaşıyoruz. Çıkmış Kılıçdaroğlu ne diyor? Burası çok önemli, Kürecik’teki radar İsrail’e bilgi veriyormuş. Vay gafil, bu ne cehalet ya, omurgalı olun omurgalı, şerefli olun şerefli, ecdadınız gibi dik durun, dik durmayı öğrenin. Değerli kardeşlerim, Kürecik’teki radar Kahramanmaraş’ta, buradakiler, bunların hepsi NATO’nun bir NATO üyesi olmamız hasebiyle talebimiz üzerine bizim savunmamızda kullanılmak üzere buralara getirilmiş olan radarlardır ve füzelerdir.  Ya bunu bilmeyecek kadar cahil. Böyle yalan, iftara ile bu olur mu? Kaldı ki, İsrail’in böyle bir şeye zaten ihtiyacı yok, çünkü onun haber alma kaynakları çok daha farklı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşı şereflidir, onurludur, haysiyetlidir, siz de de bir nebze haysiyetli olun. Dikkat edin, bu iftiraları İsrail gündeme taşımıyor, bu iftiraları İsrail medyası gündeme taşımıyor, bu iddiaları dalkavuk ve satılmış medya, dalkavuk ve satılmış kalemler gündeme taşıyor. Gidin bakın köşelerine, tarihleri boyunca İsrail’e yönelik bir tane ciddi eleştiri yazdıklarını göremezsiniz. Gidin bakın manşetlerine, 1948’den bugüne kadar İsrail’i ciddi eleştiren bir tek manşet bulamazsınız. İsrail ne zaman ki katliama başlar, buradaki dalkavuklar gündemi çarpıtmak için kalemlerini sarılırlar, şu anda da işte bunu yapıyorlar, İsrail’i bıraktılar, Gazze’yi bıraktılar, sabah-akşam Hükümete saldırıyorlar.

Pensilvanya’daki zat çıkmış, Gazze için taziye yayınlıyor; haberiniz oldu değil mi? O taziyede kendi ülkesini eleştiriyor, ama efendisi İsrail’e bir tek laf söylemiyor; yazıklar olsun. Pensilvanya medyası İsrail aleyhine, efendileri aleyhine tek cümle yazamıyor, sabah-akşam Hükümete iftira atıyor. Muhalefet partileri aynı şekilde, CHP İsrail‘e tek söyleyemiyor, saban-akşam Hükümete iftira atıyor. CHP’nin Genel Müdürü sosyal medyadan her duyduğunu doğru mu, yalan mı bakmadan gündeme taşıyor. Ana Muhalefet Partisinin genel Müdürü Kürecik’teki radarın ne işe yaradığını, nasıl çalıştığını bilmez mi ya? Bir insan kendi ülkesine bu kadar Fransız olur mu? Cehalet paçalarından akıyor. İsrail zulmünü örtmek adına kendisini rezil etmekten bile kaçınmıyor.

Bir kez daha söylüyorum; bu ülke Türkiye, tam bağımsız bir ülkedir. Ne içerideki ihanet şebekeleri, ne dışarıdaki dalkavuklar bu ülkeye istikamet çizemezler, yeni Türkiye’de istikameti sadece ve sadece millet belirler. Bu millet tarihiyle, ecdadıyla, ruhuyla, vicdanı Filistin’in yanındadır, Filistin davasının yanındadır. Bu ülkenin Hükümeti olarak biz de bedeli her ne olursa olsun Filistin’in ve Filistin davasının yanında olmaya devam edeceğiz.

Kardeşlerim, eğer bizler bir vücudun azaları gibiysek, eğer bu azalardan birisi sıkıntıya düştüğünde, rahatsız olduğunda bütün vücut bunun ağrısını, sızısın hissediyorsa, o zaman biz de Filistin’in sızısını, ağrısını hissetmek zorundayız, çünkü bir vücuduz.

Biliyorsunuz, Filistin’deki yaşanan katliam için 3 günlük yas ilan ettik ve bu, bu sabah başladı, çünkü biz orada katledilen insanları kendi kardeşlerimiz olarak görüyoruz, hadiseye bu hissiyatla bakıyoruz.

Şunu unutmayın kardeşlerim: Biz susarsak, biz susturulursak, bilin ki kaybeden sadece Gazze değil, kaybeden Türkiye’nin bağımsızlığı olur. İşte onun için susmayacağız, sadece Gazze için değil, Türkiye’nin istiklali ve istikbali adına susmayacağız. İsrail’e nöbetçi hükümet, nöbetçi cumhurbaşkanı çıkarmak için yapılan tüm tuzaklara göğsümüzü siper edeceğiz, çocuklar için haykırmaya devam edeceğiz, anneler için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. İnsanlık için, vicdan için, küresel barış ve adalet için vicdanlara seslenmeye devam edeceğiz.

Düşünebiliyor musunuz ya, İngiltere Başbakanı kalkıyor, 13 tane, 15 tane İsrailli için başsağlığı diliyor. Peki 600 tane Filistinli için ne yapıyorsun? Bu nasıl bir siyasettir, bu nasıl bir yaklaşımdır, böyle bir anlayış olabilir mi? Biz küresel vicdana rahatsızlık vermeyi sürdüreceğiz. Çanakkale’de yatan Filistinli şehitlerin huzuruna çıktığımızda inşallah hesabımızı bu şekilde vereceğiz.

Gazze’de, Kudüs’te, Ramallah’ta, Nablus’ta yatan şehitlerimizin huzuruna çıktığımızda inşallah hesabını verenlerden olacağız. İşte onun için de son nefesimize kadar bağımsız Türkiye, son nefesimize kadar Filistin demeye, insanlık demeye, adalet demeye devam edeceğiz.

Rabbim Gazzeli kardeşlerimize sabır versin, tahammül versin, dayanma gücü versin. Rabbim üzerlerine ölü toprağı saçılmış vicdanlara akıl versin. Rabbim yaşananlardan herkesin ders almasını ve zalime karşı dik bir duruş sergilemesini İslam dünyasına, tüm dünya ülkelerine nasip etsin.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; bugün birkaç açıdan çok önemli bir grup toplantısı gerçekleştiriyoruz. Öncelikle bugün 22 Temmuz 2007’de elde ettiğimiz o büyük başarının yıldönümün idrak ediyoruz. Bize cumhurbaşkanı seçemezsiniz demişlerdi, hatırlıyoruz değil mi? Ve biz de 22 Temmuz’da milletimize gitmiş, milletimizden yüzde 47 oranında destek almıştık. Milletimizden aldığımız güçle cumhurbaşkanını seçmiş, cumhurbaşkanını halkın seçmesini temin etmiş, reformlarımızı daha güçlü şekilde yerine getirmiştik.

Bugünkü Grup Toplantımızın özellikle benim şahsımda bir başka anlamı daha var.

Değerli arkadaşlarım, 14 Ağustos 2001’de AK Parti’yi kurduk, 51 milletvekili partimize geçti ve kuruluştan hemen sonra, 3 gün sonra 17 Ağustos 2001’de ilk grup toplantımızı gerçekleştirdik. O zaman bu salonda değil, bir başka salonda grup toplantılarımızı yapıyorduk. 3 Kasım 2002’nin hemen ardından ilk grup toplantımızı da 19 Kasım 2002’de işte bu salondan, bu kürsüden yaptık.

Değerli arkadaşlar, eğer milletim yetki verir beni seçerse, Türkiye Cumhuriyetinin 12’nci cumhurbaşkanı olursam bu benim bu kürsüden sizlere yaptığım belki de son konuşma olacak. Tam 13 yıldır bu kürsüden sizlere seslendim, 13 yıl boyunca partimizin politikalarını, görüşlerini, değerlendirmelerini bu kürsüden sizlere aktardım. Son 12 yıl içinde bunlara ilave olarak Hükümetimizin icraatlarını, politikalarını, hedeflerimizi bu kürsü aracılığıyla sizlerle paylaştım. Bu kürsü her zaman ama her zaman milletin kürsüsü oldu, çünkü egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir, böyle inandık, böyle yürüdük.

Dinleyiciler zaman zaman değiştiler, milletvekillerimiz yenilendi, aramızdan, ki Allah onlara rahmet etsin, vefat nedeniyle ayrılanlar oldu, aramızdan dava sorumluluğunu taşamayıp çekilenler oldu, göreve değişikliği nedeniyle, sağlık sorunları nedeniyle, başka sebeplerle aramızdan gidenler oldu, ama bu kürsü her zaman milletin kürsüsü olarak kaldı. Hem bu salon, hem de bu kürsü tarihe tanıklık etmekle, tarih yazmakla kalmadı, 13 yıl boyunca tarihi bizzat inşa etti, tarihi bizzat yazdı.

Bu kürsüden kimi zaman milletimiz ve insanlık adına sesimiz yükseltmek zorunda kaldık bugün olduğu gibi, bu kürsüden kimi zaman acı hadiseler karşısında duygularımızı paylaştık yine bugün olduğu gibi. Birlikte sevindiğimiz, birlikte hüzünlendiğimiz anlar oldu, kimi zaman güldük, kimi zaman gözyaşlarımıza hakim olmadık. Sonuçta geriye doğru 13 yıla dönüp baktığımızda, bu kürsünün şerefini, onurunu, gururunu en güçlü şekilde muhafaza ettik,

Kardeşlerim, bu salon Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin inşa edildiği günden bu yana nice simalar, nice isimler gördü. Geçmişte bu salonda oturmuş olanların çoğu bugün hayatta değiller. Hiç kimse baki değil, ölümsüz değil, yarın da bizler bu salonu, bu kürsüyü bizden sonra gelen nesillere devretmiş olacağız. Önemli olan, baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak;  inanıyorum ki biz bu salonda ve bu kürsüde hoş bir seda bıraktık.

Değerli kardeşlerim, eğer milletim beni Cumhurbaşkanı olarak seçerse, yeni yasama döneminde bu kürsüde AK Parti’nin Genel Başkanı ve Başbakan olarak bir başka arkadaşımız sizlere hitap edecek.

Şundan kesinlikle eminim ki, hem bu kürsünün, hem de bu salonun nabzı bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da sadece ve sadece hak, sadece ve sadece millet için atacak. Canımız, kanımız, şerefimiz bildiğimiz bu kürsü ve bu grup inşallah var olduğu müddetçe hakkı haykırmaya, millet için hizmet üretmeye devam edecek. Bu kürsüye bugün belki de veda ederken gözümün arkada kalmadığını bilmenizi isterim.

Bu kürsüde tecelli eden dilin, üslubun, en önemlisi de fikir ve şuurun ebediyen var olacağına inanıyorum. Bilmenizi isterim ki, bu kürsü hakkın, adaletin, barışın, kardeşliğin, millete, ülkeye ve bayrağa hizmetin kürsüsü olmuştur. Bu kürsü, milli idarenin söze, kelimeler, cümlelere büründüğü bir kürsü olmuştur. Hem bu kürsüde, hem bu salonda ifade edilen sözler suya yazılır gibi kaybolmamış, havaya gitmemiş, milletin hafızasına silinmez bir kitabeye dönüşmüştür.

Evet, eğer milletim takdir eder de seçilirsem, bu kürsü aracılığıyla sizlerle birlikte olamayacak, buradan sizlere hitap edemeyeceğim. Elbette sohbetlerimiz, muhabbetimiz başka kürsülerde, başka salonlarda, başka zeminlerde devam edecek, kardeşliğimiz inşallah bu salonun eski sakinleriyle, sizlerle, bu salonun gelecek sakinleriyle bu can bu tende olduğu müddetçe devam edecektir.

Bugün belki de son kez buradan hitap ederken, meşhur deyimle, sürçü lisan ettiysek affoluna diyorum.

İstemeden kırdığımız, üzdüğümüz kardeşlerimiz varsa onların hepsinin bana haklarını helal etmelerini istiyorum.

Bu salonda toplanıp, bu kürsüde muhabbet edip ardından her seferinde dağıldık ve milletimiz için kesintisiz hizmet ürettik. 13 yılı boyunca değişik zamanlarda bu salonda bulunmuş, dava haysiyetini ve şuurunu her zaman gururla taşımış tüm arkadaşlarıma, siz değerli kardeşlerime yaptığınız hizmetlerden, ortaya koyduğunuz eserlerden dolayı sonsuz teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu 13 yıl boyunca demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, özellikle de milli iradenin tecellisi için tarihi nitelikte mücadele verdi. Bu salon 13 yıllık o tarihi mücadelenin şahidi olan bir salon. İnşallah daha nice yıllarda o kutlu mücadeleye tanıklık edecektir. Bu tarihi mücadeleyi sizlerle birlikte vermenin gururu içindeyim, bu gururu nefes alıp verdiğim müddetçe taşıyacağım.

Millete hizmet yolculuğunda ailelerinizle, yakınlarınızla, en çok da eşleriniz ve çocuklarınızla gerektiği kadar ilgilenemediniz, bunu da biliyorum. Sizler kadar onların da bize haklarını helal etmelerini diliyorum.

Her zaman söylediğim gibi, bana sizler gibi yol arkadaşları nasip ettiği için rabbime hamd ediyorum. Belki de veda ederken bu kürsünün onurunu ve aziz hatırasını da sarsmadan taşıyacağımı bilmenizi istiyorum.

Bir kez daha sizlerden helallik diliyorum, bir kez daha Rabbimin sizlerden razı olması için dua ediyorum.

Değerli kardeşlerim, yarın Kadir Gecesi, dualarınızı bizlerden, tüm mazlumlardan, özellikle de Gazzeli, Suriyeli, Iraklı mazlumlardan esirgemeyin diyorum.

Kadir Geceniz kutlu, mübarek olsun, Ramazan Bayramınız inşallah bayram gibi olsun.

Allah yar ve yardımcımız olsun diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

 Sağ oğlun, var olun, Allah’a emanet olun.

dbLogoBeyaz doçent copy
akp

© 2024. Tüm Hakları Saklıdır. Sitede bulunan hiçbir materyal izinsiz kullanılamaz.