loader image

Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Haziran 2014 Grup Konuşması

Milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor, haftalık Grup Toplantımızın ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Grup Toplantımıza katılan tüm misafirlerimize de hoş geldiniz diyorum.

Konuşmamın hemen başında dün Hakk’a uğurladığımız, bugün de toprağa verilecek olan sinemamızın önemli isimlerinden, senarist, yazar, mütefekkir Ayşe Şasa’ya Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Ayşe Hanım son günlerde verdiği bir röportajında, “kökleriyle barışamayan bir toplumun soylu işler yapması mümkün değil” demişti. Gerçekten de kökleriyle barışarak tarihin ve medeniyetin aydınlığında son derece önemli işler yapmış, önemli eserler bırakmış bir sanatçımızdı, kendisini rahmetle yad ediyor, mekanı inşallah cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; bölgemizde bir kez daha çok önemli gelişmeler yaşanıyor ve Türkiye kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı olarak bu gelişmelerden etkileniyor. En son Irak’ın Musul kentine IŞİD adı verilen örgüt tarafından saldırı düzenlendi. Musul kenti örgüt elemanlarının kontrolüne geçti. Musul’da bulunan Başkonsolosluğumuz da IŞİD mensupları tarafından kuşatıldı ve içeridekilere kapıları açma çağrısı yapıldı. Tabii Musul’da güvenliği sağlayan Irak kuvvetleri şehri tamamen terk ettiği için Başkonsolosluğumuzdaki görevlilerin içeride bulunanların can güvenliği bakımından çatışmaya girmemekten başka seçeneği bulunmuyordu. Başkonsolosluğumuzda bulunan Başkonsolos, ailesi ve personelden oluşan 49 vatandaşımız başka bir yere götürüldüler ve şu anda da orada tutuluyorlar. Ayrıca, o bölgede çalışmakta olan 31 tır şoförümüz de yine IŞİD tarafından alı konuluyor. Hem Başkonsolosluk çalışanlarımızı, hem şoförlerimizi oradan almak için çok yoğun bir gayret içindeyiz. Dışişleri Bakanlığımızda bir kriz masası oluşturuldu, ilgili tüm birimlerle gelişmeler an be an kontrol ediliyor. Irak makamlarıyla da sürekli irtibat halinde vatandaşlarımızın kurtarılması için her türlü imkan kullanılıyor. Dışişleri Bakanlığımızdaki kriz masası aynı zamanda Irak’ta bulunan vatandaşlarımızın tahliyesini de koordine ediyor ve gerekli uyarıları yapıyor.

Tabii burada şu noktanın altını özellikle çizmek isterim: Elçilikler bütün personelleriyle birlikte bulundukları ülkelerin teminatları altındadır. Her ülke kendi toprakları üzerinde faaliyet gösteren diplomatik personeli adeta kendi namusu gibi, şerefi gibi görür ve onların can güvenliğini, mal güvenliğini sağlamakla da mükelleftir. Irak’ta Merkezi Hükümet maalesef bunu başaramamış, Musul’daki Başkonsolosluk binamızı ve oradaki personeli koruyamamıştır. Bu tür talihsiz hadiseler zaman zaman başka ülkelerin de başına geldi. İşte en son Amerika Birleşik Devletleri’nin Libya’daki Büyükelçisi feci şekilde katledildi. İnşallah Musul’da rehine olarak tutulan diplomatik personelimiz ve vatandaşlarımız sağ salim Türkiye’ye döneceklerdir. Tekrar ediyorum; bunu temin etmek için ne gerekiyorsa yapıyor, son derece hassas ve yoğun biçimde çalışmaları sürdürüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Musul’daki hadise Türkiye içinde başta CHP olmak üzere bazı muhalefet partileri ve bazı çevreler tarafından bir iç politika malzemesi yapılmak istendi. Bu fırsatçı tavır da devam ediyor. Bu kadar hassas bir meselenin, bizim oradaki 80 vatandaşımızın can güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir meselenin iç politika meselesi yapılması, tam anlamıyla bir sorumsuzluk örneğidir. Biz orada canlarımızı sağ salim kurtarmaya çalışırken, biz can derdindeyken, CHP’nin adeta bir kasap gibi et derdinde olması, bunu bir siyasi ranta çevirme gayreti içinde olması tevili mümkün olmayan bir fırsatçılıktır.

Bakınız değerli arkadaşlarım, şu anda bölgemizde yaşanan hadiseleri, tarihi bağlamından kopararak anlamak asla mümkün değildir. Özellikle Türkiye’nin Ortadoğu politikasını anlayabilmek için tarihe bakmak, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Ortadoğu tarihini bilmeyenlerin, Türkiye’nin Ortadoğu tarihindeki müstesna tavrını bilmeyenlerin bugün yaşanan hadiseleri analiz edebilmesi, sorunlara çözüm üretebilmesi de imkan dahilinde değildir.

CHP’nin Genel Müdürü son zamanlarda çok sık olarak Ortadoğu’dan bataklık diye bahsediyor. İşte bu tarih bilmezliktir, bu apaçık cehalettir. Bütün bunların ötesinde Ortadoğu’ya, milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca insanın vatanlarının olduğu bir bölgeye bataklık demek ırkçılıktır, ayrımcılıktır, bilinç altındaki faşizmin ortaya çıkmasıdır. Zannedersiniz ki CHP’nin Genel Müdürü Paris’te, Londra’da doğdu, orada büyüdü, orada yetişti. Tunceli’de doğacak, orada büyüyecek, oranın kültürünü taşıyacaksın, sonra çıkıp Ortadoğu’ya bataklık diyeceksin. Bu hem ırkçılıktır, hem de aslını, özünü, kendi öz kimliğini inkardır. Dünyanın neresi olursa olsun insafı ve vicdanı olan bir kişi çıkıp da bir bölgeyi bataklık diye tarif edemez. Hele hele kültürel, etnik, dini irtibatlarımızın olduğu bir bölgeye bataklık demek, sorunları büyütmekten başka hiçbir gayeye hizmet etmez.

Değerli arkadaşlarım, Türkler 1071 yılında Malazgirt’ten başlayarak içinde bulunduğumuz Misak-i Milli sınırlarından ziyade bugün Ortadoğu denilen bölgede etkin oldular ve çok önemli işler başardılar. Kudüs’e yönelik Haçlı Seferlerinin durdurulmasında Selçuklular ön safta yer aldılar. Kabilelere ayrılmış ve birbiriyle sürekli savaşan farklı kesimlerin birarada tutulmasında, güç birliği yapmasında Selçuklular etkin oldular. Selahaddin Eyyubi komutasında Kudüs’ün yeniden fethedilmesinde Kürt ve Arap kardeşlerimizle birlikte Türkler en ön safta oldular. Osmanlı Cihan Devleti döneminde çok geniş bir coğrafyanın adaletle yönetilmesi, ittifak halinde olabilmesi, güç birliği yapabilmesi mümkün hale geldi. Osmanlı idaresinde bu bölge tarihinin en sakin ve en huzurlu zamanlarını, dönemlerini yaşadı.

Bundan 100 yıl önce 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başladı ve bölgenin o sakin, o huzurlu dönemi maalesef bir kez daha sona erdi. Osmanlı Devleti’nin büyük bir başarıyla idare ettiği topraklar, cetvelle çizilen sınırlarla birbirinden ayrıldı. Bölgenin hassasiyetlerini bilmeyenler ya da bildikleri halde bunu bir avantaja çevirmek isteyenler geldiler asırlar boyunca bitmeyecek çatışmaların, savaşların, nifakın tohumlarını buraya ektiler ve gittiler. Giderken petrolü aldılar, petrolün yerine de bölgeye gözyaşı bıraktılar, bölgeye acı bıraktılar, kan bıraktılar. Gençlerimize defalarca kitap tavsiyesinde bulundum, Birinci Dünya Savaşının yıldönümünde gençlerimize bir kez daha buradan tavsiye ediyorum; Osmanlı’nın son dönemlerini anlatan Zeytindağı isimli kitabı gençlerimiz mutlaka okusunlar. Fahrettin Paşa’nın o kahramanca Medine müdafaasını gençlerimiz lütfen okusunlar. Bizim nasıl bir millet olduğumuzu anlatan, 100 yıl önceki Türkiye’yi anlatan Safahat’ı gençlerimiz mutlaka okusunlar. Burada bir kez daha hatırlatacağım. Yakup Kadri Zeytindağı isimli eserenin önsözünde şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor: Bizden Belgrat’ı aldıkları zaman düşman delegeleri Niş kasabasını istemişlerdi. Burası çok anlamlı. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak; ne hacet, bari İstanbul’u da size verelim demişti. Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak Türk Milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupası ise Marmara ve ne yazık ki Meriç’te bitiyor. Evet 100 yıl önce dedelerimiz için İstanbul neyse Medine oydu, İzmir neyse Beyrut oydu, Ankara neyse Halep oydu. Bugün ise Ana Muhalefet Partisinin Genel Müdürü bu coğrafyaya bataklık diyor. 100 yıldır Misak-i Milli sınırları dışında Türkiye olmadı. Bataklık denilen o coğrafyaya dünyanın her yerinden geldiler, yatırım yaptılar, ticaret yaptılar, işbirliği yaptılar, ama bizim hükümetlerimiz bataklık diyerek o coğrafyaya sırtlarını döndüler. Bırakın kendi coğrafyamız içerisinde bölgeleri bataklık diye ihmal ettiler, Güneydoğu’ya öyle baktılar, Doğu’ya öyle baktılar, Karadeniz’e öyle baktılar, Orta Anadolu’ya öyle baktılar, varsa yoksa Akdeniz dediler, batı dediler, Marmara dediler. AK Parti iktidarıyla 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları hamd olsun artık modern dünyanın bütün ilgisini, alakasını çeker hale geldi. Bizim eski dış politikamız Ortadoğu’ya bataklık diyerek sırtını döndü. Batıya da yüzünü göremedi, bu milleti dar kalıpların içine hapsetti. Şurası son derece önemli değerli kardeşlerim: Selçuklular, Osmanlılar ve bugün Türkiye Cumhuriyeti bu coğrafyada var olduğu süre içinde coğrafyanın kronik sorunlarına asla dahil olmamış, anlamsız çatışmalarda asla taraf olmamıştır. Ecdat bölgedeki tüm meselelere üsten bakmayı başarmış, her zaman sadece hakkın ve adaletin yanında tavır takınmıştır.

Dikkatlerinizi çekiyorum; bu coğrafyada evli çiftlerin isimlerinin Ayşe, Ali olduğuna Türkiye dışında çok rastlayamazsınız. Bir tek aile içinde çocukların isimlerinin Mehmet, Ali, Hasan, Hüseyin, Ömer, Osman, Bekir olduğuna Türkiye dışında kolay kolay rastlayamazsınız. Cafer ile Ayşe isimlerinin Ali ile Beyazıt isimlerinin aynı aile içinde çocuklara konulduğu başka bir toplum bulamazsınız. Bakın şunu büyük bir iftiharla ifade etmek durumundayım: Bu coğrafyada o meşum Kerbela hadisesinden alınması gereken ibretlik dersi alanlar en başta Türkler olmuştur. Biz rahmet Peygamberinin torunu, efendimiz Hazreti Hüseyin’in şehadeti üzerinden tefrika çıkaran bir millet asla olmadık. Kerbela’da yaşanan acı hadiseyi asırlar boyunca çoğaltanlardan, orada akan kana yeni canlar ekleyenlerden asla olmadık. Mezhep aidiyetimiz her ne olursa olsun, biz “La ilahe illallah” diyen herkesi Müslüman olarak, mümin olarak gördük, aynı kıbleye dönenleri kardeşimiz olarak gördük, kardeşimiz olarak bağrımıza bastık.

Bakın biz bu görüşlerimizi ilk kez dile getirmiyoruz. Bölgede mezhep farklılıkları üzerinden yaşanan her çatışmada, her anlaşmazlıkta biz hakkı tavsiye ettik, sabrı tavsiye ettik, itidali tavsiye ettik. Öyle bir mezhep anlayışı ki, öyle bir tutuculuk ki Ömer dediğin zaman çılgına dönüyor. Ama bizim için Ali, asla bizi çılgına döndürmüyor, tam aksine biz kucaklıyoruz. Bizde Ali de var, Ömer de var, Hasan da var, Hüseyin de var, hepsi bizim ailemizin içerisinde bizi bütünleştiren isimler; biz buyuz. Asırlar boyunca biz bu coğrafyada bunu yaptık, bugün de aynısını yapıyoruz. Allah aşkına, bu coğrafyada yaşayan herkes elini vicdanına koysun ve bir baksın; canlı bomba olup bir camiye girip o bombayı orada patlatmak, namaz kılan yüzlerce insanın ölümüne sebep olmak, herhangi bir mezheple, hatta herhangi bir semavi dinle izah edilebilir mi? Canlı bomba olup kendisini camide patlatan da kelimeyi şehadet getiriyor, orada şehit olanlar da kelimeyi şehadet getiriyor; aman Yarabbi, bu ne menem iştir. Bundan daha acı bir manzara olabilir mi? Arkadaşlar, biz böyle bir yanlışın içinde asla olmadık ve asla olmayız. Filistin’in hakkını savunurken onlar Sünni, onlar Şii diye değil, onlar insan diye, mazlum diye, mağdur diye savunduk. Afganistan’da, Myanmar’da, Somali’de, orada yaşayan kardeşlerimize el uzatırken mezheplerinden dolayı, inançlarından dolayı değil insan oldukları ve ihtiyaç sahipleri oldukları için el uzattık. Açe’ye elimizi uzattığımız zaman Açe’de kalmadık, oradan Sri Lanka’ya geçtik ve Açe’deki Müslümanlara elimizi uzatırken Sri Lanka’da hem Müslümanlara, hem orada Hristiyanlara da elimizi uzattık, ibadethanelerinden konutlarına varıncaya kadar bunları inşa ettik; biz böyle bir Türkiye’yiz, böyle bir AK Parti iktidarıyız.

İran’ın uluslararası toplumla sorunlarını ele alırken mezhep kriterine değil komşu kriterine, insan kriterine baktık, hakkı, adaleti esas aldık. İran’ın adeta dünyada yalnız bırakıldığı dönemde biz İran’ın yanında bu anlayışla yer alarak asla inandıklarımızdan taviz vermedik. Irak’ta arkasında binlerce masum insanın cansız bedenini bırakan çatışmalarda hakkın tarafında yerimizi aldık, onun dışında başka hiçbir yerde bulunmadık.

Irak’a en son yaptığımız resmi ziyarette Bağdat, Necef ve Erbil’de tüm taraflarla aynı gönül dilini konuşabilen bir ülke olarak samimiyet içinde görüştük. 4 yıl önce Suriye ile iyi ilişkiler tesis etmeye çalışırken de, 4 yıl boyunca Suriye’de zulme ve zalime karşı çıkarken de mezhep taassubu içinde olmadık.

Kardeşlerim, 1000 yıldır bu coğrafyada hakkı ve sabrı tavsiye ettik, bugün de aynısını yapıyoruz. İnşallah ebediyen de hakkı ve sabrı tavsiye eden bir millet, böyle bir ülke olarak kalacağız.

Bizim bu tavrımız yanlış anlaşılmasın, biz tarafsızlıktan asla bahsetmiyoruz. Biz şunu biliyoruz ki bitaraf olan bertaraf olur, her zaman hakkın tarafında durmaktan bahsediyoruz. Coğrafyamızda oluk oluk kan akarken biz bu kanı durdurmanın, her kesime kardeşliği hatırlatmanın onurlu mücadelesini veriyoruz. Bakın burada aziz milletimizin bir hususu özellikle bilmesini istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti 10 yıllar boyunca Doğu’ya ve Güneye sırtını döndü. “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü doğru anlaşılamadı. Ve Türkiye’nin etrafına adeta duvarlar örüldü, setler çekildi, hatta mayınlar döşendi. Bunun aynısını biz de yapabilirdik, 12 yıl boyunca Filistin’e sırtımızı dönebilirdik. Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de susabilirdik, kardeşlerimizin akan kanını görmeyebilirdik. Onların acısını hissetmeyebilirdik, duyarsız da kalabilirdik. Ama şurası son derece önemli: Gözünüzü kapatsanız da, kulağınızı kapatsanız da, sırtınızı dönseniz de komşuda yangın varken siz evinizde huzur ve emniyet içinde asla olamazsınız. Doğudan-batıdan onlarca devlet gelip bu coğrafyada yatırım yaparken, ticaret yaparken, ithalat-ihracat yaparken, siz aman hadise çıkmasın diyerek yanı başınızdaki komşularınıza, kardeşlerinize uzak duramazsınız. Kafasını kuma gömen ülke büyük ülke olamaz. İddia sahibi, hedef sahibi ülke olamaz.

Bakınız Irak meselesinde, Suriye meselesinde olayları mezhep zaviyesinden değerlendirmekten çok büyük bir özenle kaçındık. Tekrar ediyorum; ne Irak’ta, ne Suriye’de meselelere mezhep zaviyesinden değil sadece hak ve adalet zaviyesinden baktık ve bakıyoruz. Ancak Musul’da yaşanmakta olan alı konma meselesinin ardından CHP’nin bir kez daha takındığı sorumsuz tavrı artık haddi aşmıştır, artık sınırları aşmıştır. Suriye meselesine insani, vicdani zaviyeden bakmayan, tamamen farklı saiklerle yaklaşan CHP, şu anda Musul’daki meseleye de aynı saiklerle yaklaşmaktadır. CHP, Türkiye içinde ateşle oynadığı gibi şu anda Suriye ve Irak meselesinde de ateşe körükle gidiyor. Biz CHP’nin, özellikle de CHP Genel Müdürünün Ortadoğu politikasında hangi kriterleri esas aldığını çok ama çok iyi biliyoruz. Bu yaklaşım son derece tehlikeli bir yaklaşımdır. Bakın CHP bir yandan Genel Müdürünün açıklamalarıyla, bir yandan da yandaş medyasının haber ve yorumlarıyla bizim oradaki vatandaşlarımızın hayatlarını ciddi şekilde tehlikeye atıyor, böyle sorumsuzluk olmaz. Hükümeti, Genelkurmay’ı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, hatta bizzat ailemi yalan ve iftiralar üzerinden bölgede teröre destek vermekle itham ettiler. Kim yapıyor bunu? Bizzat CHP’nin Genel Müdürü yapıyor. bizzat CHP’nin akıl tutulması yaşayan, yani çevresine uyum sağlamaya çalışan, mezhep çatışmalarına körükle giden milletvekilleri yapıyor.

Pensilvanya hala bunların eline yalan yanlış malzeme veriyor, bu CHP de hala Pensilvanya’nın taşeronluğunu yapıyor. CHP, bu Genel Müdür yönetiminde inanın kurulduğu günden bugüne kadarki en zavallı, en sefil dönemini yaşıyor. Dış politikada CHP mezhep taassubunun eseri haline gelmiştir. İç politikada terör örgütlerinin sokak eylemlerinin eseri haline gelmiştir. Siyaset üretmede CHP, Pensilvanya ve örgütünün esiri haline gelmiştir. Biz MHP’ye yavru muhalefet diyorduk, artık yavru sıfatını bile hak etmiyor. MHP, doğrudan doğruya CHP’nin ve Pensilvanya’nın vagonu haline geldi.

Biz şu anda IŞİD’in elindeki vatandaşlarımızı sağ salim Türkiye’ye getirmenin mücadelesini verirken, CHP Genel Müdürü ve milletvekillerinin, MHP Genel Başkanının çıkıp akılla, izanla, vicdanla bağdaşmayan iftiralar üretmesini hiç kimse sorumluluk kavramıyla izah edemez. Hem CHP, hem MHP’ye aslında söyleyecek çok sözümüz var. Ama biz onlar gibi sorumsuz olamayız. Biz ülkenin, milletin, özellikle de orada alı konulan vatandaşlarımızın sorumluluğunu üzerimizde hissediyoruz, bu sorumluluğun ağırlığıyla hareket ediyoruz. Bakın Diyarbakır’da bayrağımıza yönelik alçakça saldırı sonrasında da bu CHP, bu MHP aynı sorumsuz tavrı takındılar. Terör örgütü o bayrağa saldırarak, aslında CHP ve MHP’ye bir rol biçmişti, ellerine bir senaryo vermişti. Şimdi o rolü, o senaryoyu kusursuz oynamaya çalışıyorlar. Terör örgütünün vazifesi bayrağa saldırı düzenlemek. CHP ile MHP’nin vazifesi, o saldırı üzerinden milleti tahrik etmek, galeyana getirmek. Geçmişte de bunun aynısını yapmadılar mı? Yaptılar. Türkiye ne zaman çözüme yaklaşsa terör örgütü, CHP, MHP, HDP ortak bir senaryoyu devreye aldılar, rollerinin gereğini yerine getirdiler.

Değerli kardeşlerim; bu ülkede Başkentimizde bayrağımızı yakanlarla bu CHP beraber hareket etmedi mi? CHP’nin milletvekilleri onlarla beraber hareket etmedi mi? Onlarla beraber bizim polisimize küfür etmedi mi? Bunların hepsi kamera kayıtlarında var ve bunları televizyonlardan izlediniz. Bunlar bu ülkede yaşandı; bu CHP bu. Fakat bunların görmediği, bilmediği, anlamadığı bir şey var. Milletim artık bu ucuz numaraları yutmuyor. İçeriden ve dışarıdan Türkiye’ye yönelik saldırıları milletim görüyor, neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor.

Arkadaşlar, sürekli yenilen ve her seçimde kaybeden, AK Parti karşısında hiçbir varlık gösteremeyen bu partiler gözleri dönmüş biçimde ellerine geçen her fırsatı kullanıyorlar ve bundan sonra da kullanacaklar. Tıpkı Pensilvanya örgütü gibi artık CHP ve MHP için de sınır yok, ilke yok, meşru-gayrimeşru ayrımı, helal-haram ayrımı yok. İçerideki hadiseleri de, dışarıdaki hadiseleri de Türkiye aleyhine, özellikle de kardeşliğimiz aleyhine kullanmaktan çekinmiyorlar ve çekinmeyecekler. Bu çirkin ve çirkef politika karşısında biz büyük düşünmeye, sorumlu davranmaya, özellikle de büyük bir ülkenin, büyük bir partisi gibi hareket etmeye devam edeceğiz.

Bölgemizde asırlardır sağduyunun sesiyiz ve hakkın taraftarıyız, öyle kalmayı sürdüreceğiz. Bakın Mısır’daki ateşi Türkiye’ye sıçratmak istediler, izin vermedik. Suriye’deki ateşi Türkiye’ye taşımak istediler, izin vermedik. Şu anda da içerideki muhalefet partilerinin açık desteği ile Irak’taki ateşi Türkiye’ye taşımak istiyorlar. Buna da asla izin vermeyeceğiz.

Asırlardır bu coğrafyadaki sorunlara nasıl hak, akıl ve vicdan zaviyesinden baktıysak, yine öyle bakacak, hem bütün sıkıntıları çözen, hem de bütün tuzakları bozanlardan olacağız.

Şunu hiç unutmayın değerli kardeşlerim: Bundan 900 yıl önce, Musul’dan Nureddin Mahmud Zengi adında bir Selçuklu Atabeyi çıktı. Bütün coğrafyayı birleştirdi, kardeşliği pekiştirdi. Selahaddin’e Kudüs’e giden yolu açtı. Nureddin Mahmud Zengi’nin torunları, mirasçıları olarak 900 yıl sonra bu coğrafyada kardeşliği, birliği, dayanışmayı en güçlü şekilde savunmaya biz devam edeceğiz. Türkiye’yi bir istikrar ve güvenlik ülkesi olarak muhafaza edecek, tüm komşularımızın, dost ve kardeş tüm ülkelerin de istikrar ve güvenlik içinde olması için mücadelemize devam edeceğiz.

Bölgemiz gerçekten zor günlerden geçiyor. Rabbim bu coğrafyadaki herkese aklıselimle hareket etme şuuru nasip etsin. Rabbim kardeşliğimizi, dirliğimizi, birliğimizi muhafaza etsin. Başta Irak ve Suriye olmak üzere çok zor günlerden geçen kardeşlerimize de Rabbim sabır versin diye dua ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; bölgemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye’yi büyütme yolundaki çalışmalarımız kararlılıkla ilerliyor. Her zaman söylüyorum, bize kimse gündem dayatamaz, kimse Türkiye’nin gündemini belirleyemez. Bizim kendi gündemlerimiz var ve hedeflerimiz doğrultusunda ilerliyoruz. Ve biz bu gündemi milletimize sunduk, milletimiz onayladı ve onaylanan bu gündemle de biz 2023’e yürüyoruz.

Geçen hafta biliyorsunuz Grup Toplantımızın ardından önemli bir teslim töreni yaptık, o da 2004’te İtalyanlarla yaptığımız bir anlaşmaydı ve AgustaWestland’la yaptığımız anlaşma neticesinde Türkiye’de İtalyanlarla ortak ATAK helikopterlerinin üretimine başladık. Ve şimdi ilk etapta 59 helikopter üretilecek, bunların üçünün teslim törenini o gün gerçekleştirdik ve bunu Kara Kuvvetlerimize teslim ettik.

Çarşamba gün AK Parti Yerel Yönetimler Başkanlığımızın düzenlediği Belediye Başkanları İstişare ve Değerlendirme Toplantısına katıldık. Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri Karadeniz bölgemizdeydik. Cuma günü Rize’de açılış törenlerini yaptık. Ardından Cumartesi günü Artvin’de açılış törenleri yaptık ve Pazar günü de Trabzon’da açılış törenlerimizi gerçekleştirdik. Rize’de 173 trilyon liralık, Artvin’de ise 1 katrilyon 159 trilyon liralık bir açılış törenini gerçekleştirdik. Trabzon’da 104 trilyon liralık açılışlar yaptık. Artvin’de 1 katrilyon liralık açılış özel sektörümüze ait bir yatırım olan Arkun Barajı ve Hidroelektrik Santralinin açılışıydı ve bunu canlı bağlantıyla merkezden yaptık, Bakanımız Eroğlu da bizzat orada baraj bölgesinde yerini aldı ve böylece Artvin hakikaten bir barajlar şehri olmak suretiyle ülkemizin gerek içme suyunda, gerekse hidroelektrik santrallerinde önemli bir merkez olarak hamd olsun görevi üstlenmiş bulunuyor. Böylece kamunun ve özel sektörün bu şehirlerimizde tamamladığı hizmet ve eserleri resmi olarak vatandaşlarımızla buluşturduk.

Bu hafta aynı şekilde Türkiye içinde ve dışarıda temaslarımız, ziyaretlerimiz, açılışlarımız devam edecek. Hafta sonunda Avusturya’dayız. Avusturya’da halkımızla orada bütünleşeceğiz, birarada olacağız, bir salon toplantısıyla orada binlerce kardeşimizi biraraya getireceğiz ve onlara hitap etme fırsatımız olacak. Ertesi gün Fransa’ya geçeceğiz. İnşallah Fransa’da hem Cumhurbaşkanı Sayın Hollande biraraya geleceğiz ve Fransa’da da Paris’ten Lyon’a geçip Lyon’da orada yine aynı şekilde Fransa’da şu anda yaşayan soydaşlarımızla biraraya geleceğiz. Orada da inşallah 15-20 bin kardeşimizin birarada olacağı büyük bir salon toplantısını gerçekleştireceğiz.

Tabii bu arada Meclisimiz tatile girmeden milletimiz için aciliyet arz eden tasarı ve teklifleri de yasalaştıracağız. Tabii gençlerimize tavsiyede bulunurken bir sürçü lisan ettik, eser Zeytindağı Falih Rıfkı Atay, ona ait bir eserdi, onu da burada tavzih etmiş olalım ve gençlerimizin de bunu okumasını özellikle tavsiye ediyorum. Biz bunu tabii 100 Temel Eser’lerde tanımıştık öğrencilik yıllarımızda ve şimdi de özellikle bu tavsiyemizi burada yineliyoruz.

Ve ben bir kez daha sizlere Meclis çalışmalarınızda kolaylıklar temenni ediyorum. Haftaya yeniden buluşmak umuduyla sizleri Allah’a emanet ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

dbLogoBeyaz doçent copy
akp

© 2024. Tüm Hakları Saklıdır. Sitede bulunan hiçbir materyal izinsiz kullanılamaz.