loader image

Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz 2014 Grup Konuşması

Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaz sıcağına aldırmadan, tatil rehavetine girmeden, hatta Ramazan ayı ve orucun tatlı meşakkatini de omuzlayarak tam kadro halinde çalışmalarını sürdürüyor. Açıkçası, 3 Kasım 2002’den itibaren Meclis çalışmalarına ayrı bir tempo, ayrı bir soluk getirmiş bulunuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üzerine çökmüş rehavet ve atalet bulutlarını hamd olsun dağıttık. 12 yıl boyunca Meclis’i en verimli şekilde çalıştırmanın gayreti içerisinde olduk. Hatırlarsanız bizden önce bazen aylarca Bakanlar Kurulu’nun toplanamadığı oluyordu. Başbakan ve bakanlar dahi düzenli olarak biraraya gelip ülkenin sorunlarını istişare edemiyor, sorunlara çözüm üretemiyordu. Biz Hükümet görevini devraldığımız günden bugüne birkaç zorunlu istisna dışında her iki haftada bir Bakanlar Kurulumuzu düzenli topladık, düzenli olarak çalıştırdık. Hükümette, yani icra makamında bunu yaparken, AK Parti Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de önceki tüm dönemlerden farklı şekilde çok yoğun, çok verimli şekilde çalıştırdık. Aciliyet arz eden tasarı ve teklifleri bitirmeden, milletimizin acil olarak beklediği yasaları çıkarmadan Meclis’i tatile çıkarmadık. Bu yıl da çok önemli yasalar için Meclis’i açık tutmaya, çalıştırmaya devam ediyoruz. Geçen hafta 10 Temmuz’da terörün sonlandırılması ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanunu çıkararak çözüm süreci yolunda ileri bir safhaya geçtik. Bugün de komisyondan geçen, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı Genel Kurulda görüşülmeye başlanıyor. İnşallah bu hafta ve önümüzdeki hafta yoğun bir şekilde çalışarak Ramazan Bayramı öncesinde bu kanun tasarısını çıkaracak, ardından da Meclis’i tatile sokmuş olacağız.

Bu tasarının en önemli düzenlemelerinden biri, 13 Mayıs’ta Soma’da meydana gelen kazada hayatını kaybeden 301 madencimizin yakınları için getirilen düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, ekranları başında bizi izleyen aziz milletim; Soma’da elim maden kazasının ardından devletimiz bütün imkanlarını seferber etti, milletimiz de gerçekten örnek bir dayanışma sergiledi. Şu an itibariyle hayatını kaybeden 301 madencimizden 234’ünün yakınlarına aylık bağlama işlemleri Sosyal Güvenlik Kurumumuz tarafından tamamlanmış durumda. 67 şehit madencimizin yakınları mevcut yasadan dolayı bu haktan istifade edemiyordu, işte şimdi görüşeceğimiz bu kanun değişikliğiyle 67 madencimizin yakınlarına da aylık bağlama imkanı getiriyoruz. Ayrıca bu tasarıyla Soma’da hayatını kaybeden madenci şehitlerimizin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçlarını siliyoruz. Ölüm aylığı için gerekli olan 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim ödeme şartını kaldırıyoruz. Aylık bağlanacak olan anne ve babalar için muhtaçlık kriterini de kaldırıyoruz. Şehit madencilerimizin bir yakınının kamuda istihdamını sağlıyoruz. Bütün bunların yanında kazanın meydana geldiği Eynez İşletmesinde şehit olan 301 madencimizin 630 yakınına ve halen o işletmenin sigortalısı olan 2640 madencimize 6 ay boyunca son aldıkları net ücretleri kadar ücret, bu hafta içinde İŞKUR tarafından ödenmeye başlanıyor. Ayrıca, Soma bölgesinde bulunan ve faaliyetleri Çalışma Bakanlığımızca durdurulan Eynez, Atabacası ve Işıklar maden işletmelerinde çalışan toplam 5 bin 522 madencimize 3 ay boyunca işverenin ödeyemediği ücretleri İŞKUR tarafından ödenecektir.

Değerli arkadaşlarım, Bu tasarı ile madenlerde çalışan kardeşlerimiz için de önemli düzenlemeler getiriyoruz. Tasarının kanunlaşmasıyla Türkiye genelinde madencilerimize asgari ücretin iki katından az ücret ödenemeyecek. Madencilerimize yer altında çalışmadıkları resmi tatil, hafta tatili, izin, eğitim ve kurs süreleri için de yıpranma payı veriyoruz. Madencilerimiz için 55 olan emeklilik yaşını bu tasarıyla 50'ye düşürüyoruz. Böylece madencilerimiz yıpranma hakkıyla birlikte 43 yaşında emekli olabilme imkanına kavuşuyor. Mevzuatımıza göre işe girdikten 6 ay sonra başlayan iş güvencesi, madencilerimiz için işe girdiği andan itibaren başlayacak. Maden işçilerimize fazla çalışma yaptırılamayacak. Zorunlu nedenlerle ve olağanüstü hallerde fazla çalışma yaptırılırsa, mesai ücretleri yüzde 100 artırılarak ödenecek. Madencilerimizin İş Kanunundaki yıllık ücretli izin sürelerini de bu tasarıyla dörder gün artırıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, milletçe hepimizi hüzne boğan 301 işçi kardeşimizin hayatını kaybettiği Soma maden faciasının üzerinden 2 ay gibi bir süre geçti. Soma'da ciddi bir milli dayanışma örneğine tanık olduk. İnsanımızın hayırseverliğiyle sayesinde yardım hesabında toplanan miktar dün itibarıyla 46,5 milyon liraya ulaşmış bulunuyor. Nakdi yardımlar içerisinde 16,8 milyon liralık yardım miktarı ile en büyük katkıyı yapan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne teşekkür ediyorum. Toplanan nakdi yardıma ek olarak hayatını kaybeden kardeşlerimizin ailelerini muhafaza edebilmek ve hayatlarını bir nebze olsun kolaylaştırabilmek için birer konut bağışlayan, yani toplamda 301 konut bağışlayan Doğuş Holdinge, ayrıca ikinci bir 301 konut da Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı'na da huzurlarınızda şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.

Bu elim olayda hayatını kaybeden kardeşlerimiz geride bize emanet olarak 434 evlat bıraktılar. Bunlar arasında eğitim çağında olan veya gelecekte eğitim alacak olan yeni doğanlar da dahil 389 çocuğumuz ve gencimiz bulunuyor. Bu çocuklarımıza eğitim hayatı boyunca burs sağlama vaadinde bulunan vakıf ve derneklerimize de özellikle teşekkür ediyorum

Değerli arkadaşlarım, AFAD koordinasyonunda toplanan yardımların nasıl değerlendirileceği konusunu da dün ilgili bakan arkadaşlarımla karara bağladık. Bugün Grup Toplantımızda bu kararımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nakit yardım hesaplarında toplanan 46,5 milyon lirayı, yani 46,5 trilyon, hayatını kaybeden 301 işçimizin ailelerine 154 bin 450'şer lira olarak paylaştırıyoruz. Yani yakınlarını kaybeden her bir aileye 154 bin 450 lira ödeme yapacağız. Hayatını kaybeden kardeşlerimizin ailelerine kendi barınma ihtiyaçları için ve gelecekte sabit bir gelir kaynağı oluşturmak üzere toplam şu andaki tabloya göre de ikişer adet konut yaptırılacak. Bu konutlar içinde camisi, okulu, parkı bulunan siteler şeklinde tasarlanıyor, proje buna göre hazırlanıyor. Konutlar Doğuş Holding tarafından bizzat inşa edilirken, Gaziantep Sanayi Odası tarafından ise TOKİ vasıtasıyla yaptırılacak. Yeni doğan çocuklarımız da dahil 389 çocuğumuza eğitim hayatları boyunca Milli Eğitim Bakanlığımız koordinasyonunda vakıf ve derneklerimiz tarafından burs sağlanacak. Gençlik ve Spor Bakanlığımız ihtiyaç halinde bu çocuklarımıza burs ve yurt konusunda öncelik tanıyacak. Yine Gençlik ve Spor Bakanlığımız Soma'da bu gençlerimiz için çok sayıda imkanı bulunan kütüphanesiyle, spor salonlarıyla tam teşekküllü bir gençlik merkezi inşa edecek. Bu vesileyle yardım kampanyasını bugün itibarıyla sonlandırdığımızı da ifade etmek istiyorum. Mahzunların yaralarının sarılması için bağış yapan, desteğini esirgemeyen tüm iş adamı, sanayicilerimiz ile vakıflarımız başta olmak üzere hayırsever kurum, kuruluş ve bilhassa vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Allah bir daha bizi böyle acı bir imtihan ile imtihan etmesin diyor, şehitlerimizi tekrar minnetle yad ediyor, acılı ailelerine tekrar sabır diliyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; Meclis ve Hükümet çalışmalarımız hızla devam ederken Cumhurbaşkanlığı seçimleri için mitinglerimizi de yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi 5 Temmuz’da Samsun’dan ilk adımı attık ve ertesi gün Canik, Tekkeköy, buralarda da birer açık hava mitingi yaptık. Ardından Erzurum mitingimizi yaptık. Geçen hafta içinde Denizli, Tokat, Yozgat mitinglerimizi yaptık. Bu illerimizde akşamları da çok geniş katılımlı iftarlarda vatandaşlarımızla buluştuk. Tabii maalesef diğer adaylardan bir tanesinin şu ifadesi bizi ayrıca üzmüştür, yani bizim iftarlarımız çok lüks yerlerde, çok lüks şekilde yapılıyor gibi bir iftira, çünkü kılavuzu karga olanın malum hali; bunlar da böyle. İşte Bursa’da çok lüks iftar yapılmış filan falan gibi böyle bir iftira. Bizim iftarlarımızı görmek istiyorsan, çok merak ediyorsan, Yozgat’ta nasıl iftar yaptık, Erbaa’da nasıl iftar yaptık, şöyle bir araştırır sorarsın, yani bu işleri de artık öğren. Siyaset biraz öyle sadece duyma haberlerle falan olmuyor. Biz bu işlere çok alışmışız, biz monşerlikten gelmedik, bu halkın içinden geldik, bizim böyle bir farkımız var, bunu bileceksin. Biz hayatı böyle yaşadık, böyle yaşıyoruz, böyle yaşamaktan da hiçbir zaman kaçınmadık. Onun için bu tür doğru olmayan ifadeleri kullanmak, bir defa şu anda teşebbüs ettiğin o yolculuğa yakışmaz. Onun için bu noktada dürüst olmak her zaman ideal olanıdır. Cuma günü İstanbul’da Cumhurbaşkanlığı seçimi vizyon belgemizi yine geniş katılımlı sanatçılarımızın, sporcularımızın, iş dünyasının, STK’ların, yazarların katıldığı bir toplantıyla Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurduk. Cumartesi Antalya’da, Pazar günü Şanlıurfa’da hem miting, hem iftarlarda halkımızla kucaklaştık. Antalya’da da yaklaşık 15 bine yakın kişiyle iftar yaptık. Ama o denildiği gibi bir anlayışla değil, halkı içinde, halkla beraber ve hepimizin birlikte iftarını yaptığı bir akşamdı. Ertesi gün Şanlıurfa yine aynı şekilde, iftarları bu şekilde yaptık. Bunları tabii takip etmek gerekir, takip etmeden bu olmaz.

Bugün akşam AK Parti Genel Merkezinde geleneksel hale gelen büyükelçilerle iftar buluşmamızı yapacağız. Yarın Sakarya, sonraki gün Tekirdağ, daha sonraki gün Bursa mitinglerimizi yapacak, bayrama kadar her gün 1 miting, bayramın ardından her gün iki mitingle bu süreci inşallah sürdürerek tamamlamış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, yaz sıcağına rağmen, Ramazan olmasına rağmen halkımızın mitinglere çok büyük katılım sağladıklarını görüyoruz. Bugüne kadar hiçbir siyasi partiye nasip olmayan, bugün de hiçbir siyasi partinin başaramadığını başarıyor, gittiğimiz her ilde havalimanlarından miting meydanlarına kadar sevgi gösterilerine hamd olsun mazhar oluyoruz. Biz şu ana kadar 7 ilimizde miting yaptık, yine bu 7 ilde 10 binlerce kişinin katıldığı iftarlara iştirak ettim.

Değerli arkadaşlarım, muhalefet partileri ve adaylar Cumhurbaşkanlığı seçiminde şartların eşit olmadığını çok sık ifade ediyorlar; doğrudur, gerçekten de diğer adaylarla eşit şartlarda bir yarışın içinde değiliz. Bakın şu anda bütün muhalefet AK Parti karşıtlığında biraraya geldiler ve bize karşı saf tutmuş durumdalar. CHP, MHP, diğer irili ufaklı partiler, marjinal sol örgütler, malum medya kuruluşları, onların yazarları, yorumcuları, kimi iş çevreleri bütün güçleriyle, bütün imkanlarıyla karşımızdaki adaylara tam destek veriyorlar. Pensilvanya şebekesi aynı şekilde bu adayların arkasında duruyor. Türkiye’nin dış politikasından rahatsız olan bazı uluslararası çevreler de elbette bu adayları destekliyorlar. Yani iki adayla değil aslında çok geniş bir bloğa karşı biz bu yarışı sürdürüyoruz. Yani gerçekten de eşit bir yarışın içinde değiliz. Biz bununla da ilk defa karşılaşmıyoruz. 2010 yılında halk oylamasında aynen bu blok karşımızdaydı, ama hamd olsun yüzde 58 oy oranıyla bu kirli ittifakı boşa çıkardık. 30 Mart seçimlerinde yine bu blok karşımızdaydı, orada da yüzde 45,5 oy oranıyla bu kirli bloğun Türkiye için hiçbir şey ifade etmediğini ortaya koyduk. Onlar kirli hesaplar üzerinde ittifak yapıyorlar, biz ise milletimizle ittifak yapıyoruz. Şunu unutmayın değerli arkadaşlarım: 2007 yılında Anayasa değişikliği halk oylamasına sunuldu ve yüzde 69 oranında evet oyu çıktı. 2010 yılında yine Anayasa değişikliği halkoyuna sunuldu ve yüzde 58 evet oyu çıktı, bu şunu gösteriyor: CHP’ye gönül veren kardeşlerim doğruyu görüyor ve oyunu bizden yana kullanıyor. MHP’ye gönül veren kardeşlerim de partisinin nasıl kirli bir ittifak içine girdiğini görüyor ve oyunu onlar da bizden yana kullanıyor. HPD seçmeni, aynı şekilde onlar da böyle davranıyor. Saadet Partisi’ne, Büyük Birlik Partisi’ne gönül veren kardeşlerim de böyle zamanlarda desteğini bizden yana kullanıyor. Hiç endişeniz olmasın 10 Ağustos’ta bütün AK Partililerin oyunu alacak, ama bunun üzerine hatırı sayılır miktarda diğer partilerden kardeşlerimizin de oylarını alacağımıza inanıyorum.

Kardeşlerim, tabanda özellikle CHP ve MHP yönetimine yönelik çok ciddi bir tepki var. CHP, gitti kendi siyasetiyle, kendi dünya görüşüyle uzaktan yakından alakası olmayan, sanal, ithal bir adayı, halkla hiçbir irtibatı olmayan bir zatı CHP seçmenine adeta dayattı. Şimdi CHP Genel Müdürü ne diyor? Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz. Kendi seçmenine ithal, sanal bir aday dayatmakla kalmıyor, bir de seçmene kaba bir dille emir veriyor, talimat veriyor. Kendi seçmenine tıpış tıpış sandığa gideceksiniz diyen kişi bir de utanmadan, sıkılmadan çıkıp bize diktatör yakıştırması yapıyor. Eğer diktatör aranıyorsa, senden daha güzel diktatör olmaz. Kendi mesai arkadaşlarıyla bir kez adayın istişaresini yapmayan, sonra da seçmenine tıpış tıpış sandığa gideceksiniz diye kükreyenden daha başka bir diktatör olamaz. Biz meydanlarda milletimize ricada bulunuyoruz; aman ha sandığa muhakkak gidin, bu tarihi anı kaçırmayın diyoruz. Çocuklarınıza anlatacak bir hatıranız olsun diyoruz. Yeni Türkiye’nin harcına sizin de katkınız olsun diyoruz. Ama CHP Genel Müdürü masaya yumruğunu vurarak son derece kaba bir edayla seçmenine talimat veriyor. İnanıyorum ki CHP seçmeni de hem bu dayatmaya, hem de bu kaba üsluba sandıkta gereken cevabı verecektir.

Tabii MHP’nin durumu daha da içler acısı. MHP, içinde yer aldığı bu kirli ittifakları, bu pasif ve edilgen tavrı artık seçmenine izah edemez bir noktaya geldi. 1999 yılında MHP kendisine yapılan onca hakarete rağmen gitti DSP ve ANAP’la Hükümet kurdu. 3,5 yıl boyunca MHP’nin bu Genel Başkanı en küçük bir itiraz sergilemedi, en küçük bir dik duruş emaresi göstermedi. Kendisine ne söylendiyse harfiyen yaptı. Meclis’te 10. Cumhurbaşkanı seçileceği zaman DSP ve ANAP bir aday buldu, getirdi MHP’ye buna oy vereceksin dediler, MHP de hiç ikiletmeden oyunu verdi. Hatta kendi içlerinden çıkan Cumhurbaşkanı adayını Meclis’te tartakladılar, dövdüler ve bu Bahçeli çıtını dahi çıkarmadı.

3 Kasım 2002’de MHP seçmeni bu edilgen tavra, bu pasif tavra özellikle karşı tepkisini karşı koydu ve MHP’yi Meclis’in dışında tuttu. 2007 yılında MHP yeniden Meclis’e girdi. Ama bakıyorsunuz aynı edilgen, aynı pasif durum devam ediyor. MHP, CHP’nin kuyruğuna takılıyor, CHP’nin gölgesinde durumu idare ediyor. Burada tekrar soruyorum; MHP milletvekilleri arasından aday olabilecek bir tek kişi yok muydu? MHP Genel Başkanı o kadar aciz bir durumda ki mevcut adayın kendilerine dayatıldığını her cümlesiyle kırdığı bir potla, yaptığı her gafla ortaya koyuyor. 30 Mart seçimleri öncesinde MHP gitti Pensilvanya ile ittifak yaptı, Pensilvanya’nın dizinin dibine oturdu. Pensilvanya’nın MHP’nin geçmişinde çok manidar bir yeri var. 12 Haziran seçimleri öncesinde adayların çirkin görüntülerini kaydeden ve servis eden işte bu Pensilvanya’dır. MHP il başkanlıklarını dinleyen, MHP vekillerini takip eden işte bu Pensilvanya’dır. Türkiye’nin milli kurumlarına, milli değerlerine, milli kazanımlarına savaş açan bu Pensilvanya’dır. 30 Mart’ta da MHP seçmeni hem Pensilvanya’ya, hem de Pensilvanya’yla iş tutan yönetimine gereken dersi vermiştir. Ama Bahçeli bu dersi almadı, bu mesajı almadı. Şu anda bir kez daha bu ihanet şebekesinin arkasına takıldı gidiyor. Bu acziyeti gizlemek için de Devlet Bahçeli sabah akşam edebe, ahlaka, aile terbiyesine sığmayacak hakaretler yapıyor. Ağzını istediği kadar bozsun, içinde bulunduğu acziyeti gizleyemeyecek ve gizleyemiyor. Ben MHP’ye gönül veren kardeşlerime, MHP’ye gönül vermiş, oy vermiş kardeşime soruyorum; Bahçeli’nin bu üslubu MHP’ye gönül veren kardeşlerimi yansıtan bir üslup olabilir mi? Edepten, ahlaktan, aile terbiyesinden nasibini alamamış bu üslup MHP tabanına hoş gelebilir mi? Bahçeli’deki bu hırçınlık inanın boyun eğmenin, acziyetin, zilletin örtülmesi için sergileniyor. MHP’ye gönül veren kardeşim bu çirkinliğe prim vermeyecektir, ben buna inanıyorum. 10 Ağustos inşallah halkın oylarıyla Cumhurbaşkanının seçildiği gün olduğu kadar, MHP’de de artık değişimin başlayacağı tarih olacaktır. MHP’li seçmen kendisine dayatılan asla dokunun uyuşmadığı bu adayı reddedecek, Partisine gereken mesajı, gereken cevabı çok güzel biçimde verecektir.

10 Ağustos, inşallah eski Türkiye’nin kapılarının kapandığı, eski muhalefet tarzının da hükmünü yitirdiği bir tarih olacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, milletimiz bizim karşımızda kurulan bu şer ittifakını da, bu ittifakın Türkiye’yi nereye götürmek istediğini de çok iyi görüyor, biliyor ve anlıyor. Bakın Cuma günü açıkladığımız vizyon belgesiyle biz nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizi, nasıl bir Türkiye hedeflediğimizi ayrıntılı şekilde ortaya koyduk. Bu vizyon belgemiz sizlere henüz ulaşmadıysa temin etmenizi ve satır satır incelemenizi sizlerden rica ediyorum. Ayrıca, bu belgenin ulaştırabildiğimiz her yer, halkımıza ulaştırılması noktasında da büyük önem arz ediyor. Zira bu belge inşallah cumhurbaşkanı olarak seçilirsek 5 yıllık süreçte neler yapacağımızı, onun ötesinde 2023 yılında neleri gerçekleştireceğimizi çok detaylı şekilde ortaya koyuyor. Demokratikleşme konusunda 12 yılda zaten çok önemli reformlar yaptık, önümüzdeki süreçte de artık vesayetin olmadığı, çetelerin temizlendiği bir ortamda daha yoğun şekilde adımlarımızı atacağız. Toplumsal refah konusunda kazanımlarımıza yenilerini ekleyecek, yeni ve büyük yatırımlarla Türkiye ekonomisini daha da büyüteceğiz. Toplumsal barışın daha da güçlenmesi, kardeşliğin daha da pekişmesi için başlattığımız reform süreçleri kesintisiz devam edecek.

Türkiye aktif dış politikasıyla bölgesinde ve dünyada öncü bir ülke oldu. Bu vasıflarını da önümüzdeki süreçte daha da güçlendireceğiz. Eski tartışmalar, o sanal tartışmalar Türkiye’ye hem çok vakit kaybettirdi, hem de Türkiye’nin enerjisini, kaynaklarını heba etti. Gereksiz tartışmalarla vakit yitirmeden gerginliklerle, kutuplaşmalarla, gereksiz korkularla Türkiye’nin kaynaklarını heba etmeden artık tamamen geleceğe, tamamen hedeflerimize odaklanmış bir şekilde inşallah yeni Türkiye’yi 77 milyonla birlikte inşa edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, vizyon belgesini açıkladığımız toplantının ardından ortaya çıkan bir tartışma, aslında Türkiye’de kimin uzlaşmadan, kimin de kutuplaşmadan yana olduğunu çok net biçimde ortaya koydu. Bakınız biz vizyon belgesini açıkladığımız o toplantıya toplumun her kesiminden temsilciler çağırdık. Bunların içinde değerli sanatçılarımız da vardı. Bir sanatçının ülkesinin geleceğiyle ilgili bir toplantıya katılmasından daha tabii bir şey olabilir mi? Biz geçmişte de milli birlik ve kardeşlik projesi kapsamında terörü sona erdirme çabalarımız çerçevesinde sanatçılarımız, sporcularımız, aydınlarımız ve diğer kesimlerle biraraya geldik ve çok verimli sonuçlar elde ettik. Aynı şekilde akil insanlar heyetinde sanatçılarımız yer aldılar ve gerçekten çok önemli görevler ifa ettiler. O günlerde bu çok önemli meselenin çözümüne katkı veren sanatçılarımız ağır eleştirilere maruz kaldılar. Bizi mahalle baskısı yapmakla itham edenler, aslında mahalle baskısının alasını kendi çevrelerine yapıyorlar. Bu mahalle baskısını vizyon belgemizi açıkladığımız toplantının ardından da gördük. Medyada, sosyal medyada sanatçılarımıza karşı son derece edep dışı, insaf dışı, insanlık dışı saldırılar yapıldı. Şunu burada hatırlatmak isterim: Bazen şer gördüğümüz şeylerde hayır vardır. Kılıçdaroğlu’nun toplantısına davetine gidiyorsa alkış, eğer Erdoğan’ın davetine gidiyorsa yuh; böyle bir mantık olabilir mi ya? Sen ne zamandan beri sanat dünyasının, sanatçının iradesine ambargo koyma kabiliyetini kendinde bulabiliyorsun, böyle bir şey olabilir mi? Sanatçı dostlarımıza yapılan bu saldırı, aslında mahalle baskısını kimin yaptığını, kimin dikta yanlısı, kimin baskı, faşizm yanlısı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Hem o sanatçılarımız, hem de Türkiye bu linç girişimi vesilesiyle düşen maskeleri görme ve tanıma fırsatını buldu. Sanatçılarımıza buradan bir kez daha sesleniyorum; hiç tedirgin olmasınlar, çekinmesinler, rahatsız olmasınlar. Eski Türkiye’nin kapıları kapanırken o eski tekeller de artık tek tek tarihe karışıyor. Sanat hiç kimsenin tekelinde değildir.

Bu CHP zihniyeti Nazım Hikmet’i istismar eden, ama Nazım Hikmet’in ölene kadar sürgünde kalmasına yol açan zihniyettir, tek lafını duydunuz mu? Ve Nazım Hikmet’e vatandaşlık hakkını iade eden AK Parti iktidarı olmuştur, aramızdaki fark budur. Şu andaki CHP zihniyeti Sebahattin Ali’yi katleden CHP’ye tek laf edebildi mi? Hayır. Ahmet Kaya’nın ülkesini terk edip gurbette ölmesine yol açanları hep görmezden geldiler, şu anda omuz omuza yürüyorlar, dayanışma içinde yürüyorlar. Nice kitabı yasaklayan, yakan, nice yazarı hapislere mahkum eden CHP’yi ve tek parti zihniyetini asla eleştiremezler. Ama Nazım Hikmet’e itibarını iade eden, Türkiye’de her alanda özgürlükleri geliştiren AK Parti’ye hiçbir zaman sahip olmadıkları bir özgürlük içinde saldırmayı marifet bilirler. Bunun modası artık geçti. Sanata ve sanatçıya mahalle baskısı uygulanmasına izin vermeyeceğiz. Sanatçılarımızın da bundan mağdur olmalarına elbette müsaade etmeyeceğiz. Türkiye için ne hayırlıysa sanatçılarımız cesaretle hiç çekinmeden, korkmadan gitsinler destek olsunlar, katkı versinler. Bu onları asla küçültmeyecek, onları da sanatlarını da daha da büyütecektir. Esasen Orhan Gencebay tüm bunlara şu şekilde gereken cevabı verdi: Türkiye Cumhuriyeti denen bu muhteşem yer bizim ülkemiz, bizim vatanımız, burası bizim doğduğumuz toprağımız. Buraya sahip çıktığımız sürece, birbirimize sevgi-saygı duyduğumuz sürece bize hiç kimse bir şey yapamaz. Evet, ben bu sözün üzerine daha başka bir şey söylemeyi gereksiz görüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli misafirler; Ramazan ayına bölgemizde yaşanan acı hadiselerle girdik. Suriye’de katliam ve zulüm devam ediyor. Irak’ta süren kavga can almaya devam ediyor. Libya aynı şekilde, Mısır aynı şekilde. Ramazan hürmetine zalimlerine zulümlerine ara vermelerini elbette beyhude bekledik. Filistin’de İsrail’in şu son günlerde yaptıkları hiçbir şeyle izah edilemez, İsrail terör estiriyor ve bu bireysel terörün ötesine geçti, bir terör devleti anlayışıyla bunu yapıyor. İsrail her Ramazan ayında yaptığı gibi Gazze’deki Müslümanların üzerine ölüm yağdırdı. Bugün sabah itibariyle Mısır’ın girişimiyle bir ateşkes kararı güya onaylandı. 2012’de de bir ateşkes kararı verilmişti. Temenni ederim ki bu ateşkes sağlanır. Elbette ateşkes girişimi son derece olumludur ve değerlidir. Ancak öyle anlaşılıyor ki Ortadoğu’nun kirli siyasetinde bir kez daha Filistinli masum çocukların kanı kullanılmıştır. 8 gün devam eden İsrail saldırılarında 200’e yakın Gazzeli şehit oldu, 2000’e yakın Gazzeli yaralandı. Şehit olanlar arasında çok sayıda çocuk ve kadın var. Gazzeliler önceki Ramazanlarda olduğu gibi maalesef oruçlarını bir kez daha şehadetle açtılar. İftar sofralarında, sahur sofralarında, okullarda, camilerde masum insanlar acımasızca katledildiler.

Değerli arkadaşlar, Filistin’de, Gazze’de yaşanan katliamın en acı boyutlarından biri de; insanlığın büyük bölümünün bu katliama sessiz kalıyor olması. Maalesef Filistin’de çocukların havadan yağan bombalarla katledilmesi insanlık için bir anlam ifade etmiyor. Bir şehrin en ileri silahlarla, en ağır silahlarla acımasızca bombalanması 400 ton, 500 ton bombanın oraya yağdırılması başka bir şey ifade etmiyor. Batı başta olmak üzere dünya ülkeleri nezdinde bunun hiçbir anlamı bulunmuyor. Batı sadece endişeliyiz diyor, Gazzeli çocuk ise ölüyor. 1948’den beri olduğu gibi bugün de bu mübarek Ramazan ayında hem insanlık, hem de halkı Müslüman ülkelerin pek çoğu trajediyi seyretmekle yetiniyor. Hatta artık insanlık seyretmeyi de bıraktı, sırtını döndü, olanları görmüyor, duymuyor, hissetmiyor. İsrail son derece şımarık bir biçimde, bugünkü gazetelerde gördünüz; tanklar bir tarafta ölüm kusuyor, onlar ise bir diğer tarafta halay çekiyor; bu nasıl bir insanlıktır? Uluslararası hukuku çiğneyerek, insani değerleri ayakları altına alarak bölgede devlet terörü estirmeye devam ediyor ve bizim dışımızda bir tek ülke çıkıp buna dur diyemiyor.

Arkadaşlar, tarihin bize öğrettiği çok yalın bir gerçek var; hiçbir zulüm ebedi değildir, zalim er ya da geç zulmünün bedelini ödemiştir. Tarihte hiçbir devlet, hiçbir millet zulüm ile abat olmamıştır. Filistin’de 1948’den bugüne kadar devam eden sistemli zulüm, katliam ve soykırım girişimi emin olun hesapsız kalmayacak, bunun bedeli er ya da geç mutlaka ödenecektir. O çocukların melekleri ağlatan feryatları karşılıksız kalmayacaktır. O kadınların yavrularının başında arşı alayı inleten çığlıkları inanın karşılıksız kalmayacaktır. Çocuk katilleri de, çocukları katledenlere karşı sessiz duranlar da bunun bedelini öderler ve göreceksiniz ödeyeceklerdir. Bakın birkaç gün önce İsrail’de bir kadın çıktı, aynen şunları söyledi: Filistinlilerin hepsi bizim düşmanımız ve onların kanı bizim elimizde olmalı. Buna öldürülen teröristlerin anneleri de dâhil, Filistinli anneler de öldürülmeli; bunu söyleyen bir kadın milletvekili, İsrail Parlamentosunun bir üyesi. Allah aşkına soruyorum; bu zihniyetin Hitler’in zihniyetinden ne farkı var? Eğer buna benzer sözler Filistinli anneler için değil başkaları için söylenseydi dünya ayağa kalkar mıydı, kalkmaz mıydı, bunu görelim. Irkçılık, faşizm, ayrımcılık Filistinli annelere yönelikse dünya bunu umursamıyor. Avrupa’ya sesleniyorum; neden susuyorsunuz? Batıya sesleniyorum; bu zulme daha ne kadar destek vereceksiniz? İslam dünyasına sesleniyorum; kardeşleriniz alçakça öldürülürken birkaç ülke dışında daha ne kadar tepkisiz kalacaksınız? Dünya bu şımarıklığa daha ne kadar seyirci kalacak? Dünya bu devlet terörüne daha ne kadar tepkisiz kalacak? Filistin’de sadece Filistinli çocuklar ölmüyor, Filistin’de küresel adalet ölüyor, küresel vicdan ölüyor, Filistin’de insanlık can çekişiyor. Susan bu zulmün ortağıdır. Zulme rıza gösteren bu zulmün ortağıdır. Arkadaşlar, biz susmadık ve susmayacağız. Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin, biz Filistin’deki acı gerçeği dünyanın yüzüne bir tokat gibi çarpmaya devam edeceğiz. Varsın birileri bundan rahatsız olsun, varsın içeride ve dışarıda birileri tavrımızdan tedirgin olsun. Ecdadımız gibi biz de zalimin değil mazlumun tarafında olmaya devam edeceğiz. Biliyorum ki bölgemizde bizim Filistin’le ilgili sesimizi yükseltmemizden rahatsız olanlar var. Biz onların vicdanına hitap etmeye devam edeceğiz. Sadece bölgemizde değil içeride de rahatsız olanlar var. Ana Muhalefet de rahatsız, yavru muhalefet de rahatsız. İşte buyurun Suriye’den ülkemize sığınmış olan insanlardan dolayı Kahramanmaraş’ta yapılan eylemler bu ülkenin evladına yakışan eylemler değildir. Adana’da yapılanlar, bu milletin evladına yakışan eylemler değildir. Bu millet ensar olmayı kendisinin vazgeçilmez özelliği olarak kabul etmiştir. Ama bunu yapanlar ne yazık ki nasipsiz tiplerdir. Ama biz onlara da insanlık öğretmeye devam edeceğiz.

Mavi Marmara konusunda CHP’nin Genel Müdürü kendi milletinin, kendi şehitlerinin yanında değil, gitti İsrail’in yanında durdu. Pensilvanya ile CHP Genel Müdürü Filistin davasına ihanet konusunda aslında tam bir fikir birliği içindeler. 2012’de Sosyalist Enternasyonalde CHP gitti Filistin davası ile Türkiye’deki terörist örgütü aynı kefeye koyan bildiriye imza attı. Biz ne zaman Tel Aviv’e bir eleştiri getirsek cevabını oradan değil CHP Genel Müdüründen aldık. İşte en son malum monşer cumhurbaşkanı adayları da bu meselelerde tarafsız olmak gerektiğini, Suriyelilere kapıyı açmamak gerektiğini söyleyerek yeni efendisi gibi o da CHP’nin gözüne girmeye çalışıyor, hale bak. Bunların vicdanları kurumuş, vicdanları kurumuş. Bunlarda bir tarih şuuru yok, bir medeniyet bilinci yok. Bunlarda ecdadın hatırasına saygı yok. Biz yarın ruzu mahşerde zalime karşı elimle, dilimle ve kalbimle yapılması gerekeni yaptım diyebilmenin huzuru içinde olmak istiyoruz. Filistinli çocukların karşısında boynumuz yere eğilmesin istiyoruz. Çanakkale’deki Filistinli şehitlerin karşısında mahcup olmamak istiyoruz. Filistin için adalet mücadelesi veren Yavuz Sultan Selim, Sultan Abdülhamit’e kadar, oradaki Osmanlı şehitlerine kadar hiç kimsenin önünde yüzümüz kızarmasın istiyoruz. Sizlerin de, milletimin de benimle aynen bu hissiyatı paylaştığınızı biliyorum. Onun için son nefesimize kadar inşallah Filistin davasını savunmaya, Filistin’in hak, adalet ve insanca hayat mücadelesini savunmaya devam edeceğiz.

Kardeşlerim, biz dengelere değil Allah’a inanan bir milletiz. Dengeler adına susup tarihine, ecdadına, milletine ve medeniyetine nankörlük yapanlardan olmayacağız. Krizin başından itibaren Filistinli liderler; Sayın Halid Meşal, Sayın Mahmut Abbas, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-Moon, Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Hollande, Katar Emiri Sayın Temim, hepsiyle ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile görüşmeler yaptım. Bu görüşmelerde hem Türkiye’nin tavrını muhataplarımıza ilettik, hem de bu konuda birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk.  Ve Dışişleri Bakanımız sürekli irtibatlarını devam ettiriyor. Ve bu görüşmelerimizi sürdürecek, Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.

Buradan ben İsrail halkına da sesleniyorum; devletlerinin ve Hükümetlerinin bu zulmüne, bu katliamına artık itiraz etsinler. İsrail halkı kendilerine gösterilen bahanelerin ne kadar gerçek dışı olduğunu, bahanelerle yapılan saldırının ne kadar orantısız olduğunu artık görsün. Böyle bir politikayla, efendim  Hamas bomba attı, bomba attı da kaç kişi öldü? Ölen yok, nasıl oluyor bu iş? Nasıl oluyor bu iş? Ama siz 200 kişiyi öldürdünüz, 700’ü aşkın, 1000’e yakın yaralı var ve tamamıyla Gazze’yi yine yerle yeksan hale getirdiniz. Ağıza kolay, dile kolay, 400 ton bomba yağdırıyorsun. Şu anda 500 ton olmuştur. Böyle bir politikayla İsrail halkı hiçbir zaman güvenliğe kavuşamaz, hiçbir zaman refaha kavuşamaz. İsrail Devleti ve Hükümeti de bilsin ki; Türkiye olarak bu katliamlar sürdükçe, Filistin’de çocuklar katledildikçe ilişkilerimizin normalleşmesi asla mümkün değildir. Biz Mavi Marmara olayı olduğu zaman ne dedik? Önce özür dedik. Peki, özür dilediler. Tazminat dedik, onda da belli bir yere geldiler. Ama üçüncü maddemiz de neydi? Filistin’e ambargonun kaldırılmasıydı. O görüşüyorlar, imzalamak üzereyiz dedikleri sırada aynı oyunu yaptılar. Bunu Olmert zamanında da yaptılar. Orada da yine Suriye’nin İsrail’le olan sıkıntılarını giderme noktasında arabulucu konumundaydık, tam işi bitiriyorduk, geldik orada birkaç kelimeye takıldık. 2-3 gün bir ara, o arada yine aynı şekilde Gazze’yi bombaladılar. Şimdi de yine Batı Şeria’da başlayan olayı aldılar Gazze’ye götürdüler. Batı Şeria bahaneydi, orada iz sürdüler. Ateşkes yetmez. Gazze’ye uygulanan insanlık dışı ambargonun derhal kaldırılmasını istiyoruz. Filistin’in bağımsız bir devlet olarak varlığına izin verilmedikçe ne İsrail, ne de bölge asla güvende olmayacaktır. Ey Amerika, sen bize hep şunu söyledin: İki devletli bir Filistin dedin, İsrail dedin, öbür tarafta Filistin dedin. Ne oluyor? Bunu hep söyledin. Ben Sayın Bush’la da masaya oturduğumuz zaman bütün görüşmelerimizde hep bu ifadeler kullanılmıştır, şu anda yine aynı şekilde aynı ifadeler kullanılmıştır. Ama uygulamaya gelince maalesef. Dünyanın da, insanlığın da bu mübarek ayda çocuk katledenlere karşı etkili biçimde sesini yükseltmesini umuyoruz.

Son olarak bir kez daha Filistinli kardeşlerime sesleniyorum; asla yalnız değilsiniz ve asla yalnız olmayacaksınız. Biz insani yardımlar konusunda şu anda Filistin’deki gayretlerimizi sürdürüyoruz. Ulaşabildiğimiz kadar bütün şartları zorlayarak orada sağ olsun arkadaşlarımız çalışmalarını devam ettiriyorlar. Mümkün olan her şekilde biz yanınızda olmaya devam edeceğiz. Kanı durdurmak için, yaraları sarmak için, Filistin davasını savunmak için yanınızda olmaya devam edeceğiz. Biz Kudüs’te buraya yok bilmem ne ödülü takmak için bu mücadeleyi yapmıyoruz. Bizim derdimiz sadece Allah rızasını tahsil içindir. Bu mübarek ayda, 77 milyon dualarımızla yanınızda olmaya devam edeceğiz. Allah Filistin’in ve tüm mazlumların yardımcısı olsun diyorum. Müslüman ülkelerin üzerindeki ölü toprağını kaldırsın, dualarımızı inşallah kabul etsin diyorum.

Sözlerimi bu düşüncelerle bitirirken haftaya inşallah son Grup toplantımızda yeniden buluşmak, yeniden kucaklaşmak umuduyla hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

dbLogoBeyaz doçent copy
akp

© 2024. Tüm Hakları Saklıdır. Sitede bulunan hiçbir materyal izinsiz kullanılamaz.